Paylaş
“Seyredesim yok!” Maçların öncesinde ve sonrasında, sadece “kazanmak” için sahnelenen rezilliklere tahammül edemiyorum artık. Sahada yaşananları saymıyorum bile... Rahmetli babam iyi bir Fenerbahçeli idi. Gençliğinde, “Lefter’le adada futbol oynadığı günleri” keyifle anlatır ve o gururu, her anlatışında tekrar yaşardı. Ben Lefter’e yetişemedim. Ama Can Bartu’yu ucunda kıyısında seyrettim sahada...
Biz futbolu “Can”lar sayesinde sevmiştik. Kazanmak için herşeyi “fethetme” merakını gemleyemeyenler yüzünden uzaklaştık. Buna rağmen, sosyal medyada “sağduyu”nun, “kaybettiğimiz değerleri özlemiş” mesajlarını okudukça, Bartu’nun birbirine “düşman edilmiş” futbolseverleri “sevgi ve saygı” düzleminde buluşturmasına da gülüyorum, bıyık altından... İhtimal “Sinyor”, dün oynanan derbinin “kalite kaybetmiş havası”nı teneffüs etmemek için kanatlandı; “maçı Metin Oktay’la beraber seyretmek için” yaptı bu kötü sürprizi...
Yine sosyal medyada dolaşan İslam Çupi’nin Can Bartu için yazdığı satırları hatırlayalım:
“...Can Bartu, kim ne derse desin, Türk sahalarının gelmiş geçmiş en büyük asilidir. Can, 14 yıl zarfında hiçbir gün, futbolun hamalı olmaya yanaşmamıştı. Can’ın ayağındaki top, hiçbir maçta sadistçe dövülmemiş, Bartu hiçbir hareketinde etinin kuvvetinden medet ummamıştı. İtalya gibi, insandan hüner değil, ‘iş’ isteyen bir futbol endüstrisinin dev çarklarında bile Bartu, 6 yıl bir ‘ustabaşı’ değil, bir ‘patron’ gibi dolaşmıştır. Can taktik adamı mıydı ? Hayır... Can futbolda karşı takımın bir adamını yemek için kurulmuş bir zebani miydi ? Hayır... Can ipleri antrenörün elinde bir sistem kuklası mıydı ? Hayır... Can futbol sahalarında ölümüne ter yiyen bir emekçi miydi? Hayır... Bunlardan hiç birisi değildi Can... Bunlardan biri olsa idi, zaten Can olamayacaktı. Futbol Can’a değil de, Can futbola çok şey öğretti. Eğer Can, futbolun vazifeler alfabesinin ezberi dışına çıkmasa idi, meşin yuvarlak Türkiye’de sadece koşanların sporu olacaktı...”
Bu paragrafta, anlayanlar için, “itibar ve asalet” tarif ediliyor. Bir tek, “kebapçıya sadece kebap yemek için giderdi...” cümlesi eksik kalmış ki, ona da Çupi’nin ömrü yetmedi zaten... “Can Bartu”yu, sahada seyreden bu gözler, İtalya’ya gidip, arkasından “teneke çalınarak” gönderilenleri de gördü maalesef. Onlar, bu dünyadan hiçbir şey öğrenemeden gidecekler. Ve elbette onlar da “futbolu kirlettikleri”yle kalacak ve öyle hatırlanacaklar.
Yılın “teknik adamı”nı seçmek için, komik oylamalar yapılıyor; “medyalığı kalmamış medyada”. Adayları mukayese ederken, “rol model olabilme” gibi bir ölçüt kullanılmıyor herhalde ki, sadece “ilkel bir itiş kakışın rekabet tamtamları” duyuluyor.
Bir “Efsane”yi kaybettik !
Onunla beraber, “bir kuşağın baştacı ettiği, bizi biz yapan değerlerimiz de gitti...”
Bu sebeple, dünkü maçın sonucu bir şey ifade etmiyor “benim için” artık.
Nur içinde yatsın...
Paylaş