“Lavantaya ve bağlara açılan kapılar…”

Daha web sitesinde böyle karşılandığınız bir mekânın, o kapılardan bir bir geçmeye başladığınızda, misafirlerine şöyle seslenmesini yadırgar mısınız hiç ?

Haberin Devamı

“…Tutku ve istek bir bütünün iki yarısıdır. ‘Yedi Bilgeler’, bu iki duygu ile yoğruldu. Ân’ı yakalamak, yaşama anlam katmak için… Üzüm hevesle işlendi en iyi şarabı yaratmak için. Biz hep heyecanla sunuyoruz şarabı; gerçek içinde saklı (In Vine Veritas…) olduğu için…” Ve (özetle) şöyle devam etse bu davet; ayaklarınız oraya sürüklemez mi sizi ? “…Yalnızca hayali vardı / …sonrasında şarabın zenginliğine ve zarafetine uygun bir mimari için çalışmalara başlandı; Xavier Bindl ile çalışıldı. Bölgenin 2500 yıllık geçmişinde iz bırakmış mimari ögeler kullanılarak projelendirildi bina / ...Şarap geleneğinin Avrupa’daki yansıması olan şato mimarisi ile Anadolu’nun kervansarayları sentezlendi…”

Ya da, “…isim düşünüldüğünde, zaten bu toprakların, bu topraklarda üretilen şarabın hakkıydı bu isim; Yedi Bilgeler... Bizim bu ismi kullanmamız; bu topraklarda yaşamış, insanlığın ortak atalarına, düşüncenin, felsefenin babalarına bir saygı duruşu, bir selam veriştir…” diyerek, “…Efes ile Magnesia arasındaki antik yol üzerinde ve İyonya kent devletlerinin merkezinde yer alan bölgenin, bilim ve düşüncenin yanında şarap ve zeytinyağının üretildiği ve bütün Akdeniz havzasına sunulduğu alan olduğu”nun altı çizilse, merakınız bir kat daha artmaz mıydı ? Ama benim “sebebim” ve beni en çok etkileyen cümle, bunlar değil ! Ben, “nitelik” takıntısını estetikle buluşturan, “seçilmiş” tek bir “sözcük”le vuruldum… “Üzümü üzmeden, ezmeden şaraba dönüştürecek bir şaraphane kuruldu” diyordu. “Üzümü ezmemek sıradan bir kastı tarifleyebilirdi… Ama onu “üzmemek” ayrıntısındaki dantel, benim için, büyük resme gizlenmiş “bir yaşama biçimi”ni anlatıyordu.

Haberin Devamı

Burada bir parantez açıp, M.Ö. 600-500’lerde, yani bilimin, felsefenin gerçek anlamda doğuşunu müjdeleyen ve “Altın Çağ” sayılan bu dönemde yaşayan “Yedi Bilge”nin, bu konudaki ilk “öğütçüler” olduğunu hatırlatmak ve aslında (yine web sitesinden bir alıntıyla) “…birer filozof olmaktan çok felsefeyi başlatan düşünürler” sayılabileceklerini söylemek de yanlış olmayacaktır. “…Onlar iktisadi ve toplumsal dengeleri gittikçe bozulan; bağlı olarak büyük ahlâkî sorunlar yaşayan bir Coğrafya’nın kural koyucuları (öğütçüleri), toplumsal dengeleyicileriydiler. Yedi Bilgeler’in sayısı ve kim oldukları hakkında farklı görüşler olmakla birlikte, ilk gerçek felsefe tarihçisi Diogenes Laertios yedi kişiyi şöyle sayar: Thales, Bias, Solon, Khilon, Pittakos, Periandros, Kleobulos…” (Meraklısı, bu konudaki ilk yayının 1968 tarihini ve Şadan Gökovalı imzasını taşıdığını unutmasın; belki sahaflarda bulunabilir…)

Haberin Devamı

“…Yedi Bilgeler; felsefe, düşünce, bilgi, öğrenme sevgisi, sohbet, paylaşım ve şarapla olmak demek... Bu paylaşımları yapabileceğimiz ortamlar demek…” yollu “manifesto” ise sanatla uğraşanlara başka bir cazibe sunuyordu ve “bağ evinde”ki meselenin, “yemeğin yanına biraz da müzik”ten çok fazlası olduğunu anlatmaya yetiyordu. Bizim “bna / bir nefes alaturka yorumcuları” için ise fazladan, buram buram “aşk” kokuyordu; “üzmemek edep, ezmemek ise ölçü ve huzur ” barındırıyordu… Üstüne, sahnede, birkaç farklı müzik grubunu, “konser” çizgisine sadık kalan bir biçemde dinleyince, “haydi âşıkaan…“ dedik.

İzmir’e, 2015 sonlarında “Sadâ-yı Aşk” konseri ile gelmişti, “bna yorumcuları”. “7 Bilge dostlarıyla sahnede hemhâl olalım o zaman…” fikriyle, “özünde sufî” gala repertuvarının adını, ‘Bilge’ koydular”. “Kanun, ney, ud, klâsik kemençe ve piyano”, 3 Mart Cuma akşamı, Selçuk-Çamlık’ta; “aroma ve buke”sine, “bir hayli de doğaçlama” gizlenmiş, bu “şarabî buluşma”ya hazırlanıyor şimdi...

Haberin Devamı

“Nikrîz, Segâh, Nihavend, Uşşâk…” derken, “şarap, içindeki ‘gerçek’ten haberdar mı ?” ya da “gerçek, şaraba saklandığının ne kadar farkında ?” diye soracağız; hepsi bu ! Bildiğiniz, “Bilge”lerin, “dem bu demdir“ kelâmı yani…

 

Yazarın Tüm Yazıları