Kurdele’nin de bereketi kaçtı

BİZİM çocukluğumuzda kurdele, nişan yüzüklerini birbirine bağlayan bir alâmetti...

Haberin Devamı

İlkokulda okuma yazmayı “söken”lerin yakasına kurdele takılırdı ve Cumhuriyet kızlarının başlarında, “başlarından büyük” beyaz bir fiyonktu. Beşiklerin başına ya da kundakların ucuna iliştirilirdi; kızlara pembe, oğlanlara mavi... Gelin giden kızların da baba evinden çıkarken beline sararlardı Anadolu’da. Sünnet çocuklarına takılan çeyrek altınları daha zengin gösterirdi... Sözün kısası, masum ve sevimli günleri çağrıştırırdı.
Gazetelerdeki “kurdele kesme” törenlerine bakıyorum da eline makas tutuşturulanlar kadraja sığmıyor bir türlü... “Yahu” diyorum kendi kendime, “eskiden de böyle mi kesilirdi kurdeleler?” Bizdeki “küşat” merakı, genetiğimizdeki debdebe ve tören delisi olma dinamikleriyle birleşince, işler buraya vardı herhalde. Yoksa, bir kurdelenin, 8 yerinden kesilmesi daha sinerjik görünse de işin bereketini kaçırma ihtimali de yok değil. Nedir o öyle, 2 kefilli buzdolabı senedi imzalar gibi?
TDK’nin demesine göre, “tesis veya kuruluşun açılış töreninde gerilen şerit, mutlaka iyi dileklerle kesilir”miş. Kalbimizi temiz tutarak, herkesin sahiplendiği İZBAN için kesilen kurdelenin de “hayırlara vesile olmasını” diliyoruz. Her ihtimale karşı, kurdeleyi kesen ekabir takımına, “sahiplenmeniz daim olsun, İzmir Banliyösü’nün sonunu Kars’lı amcamızın diline düşürmeyin” diye hatırlatıyorum. İşte, artık fıkraya dönüşen yerel TV röportajından birkaç satır. Muhabir, yaşlı amcaya soruyor:
- Şehirden, hizmetlerden memnun musun?
- Allah dövlete, millete, kaymakam bege, bölediye başganımıza zeval vermesin.
- Başka derdin yok mudur?
- Vardır...
- Nedir?
- Doksan sene önce buraya Ruslar geldi... Ha bu belediye binalarını, okulları, çeşmeleri, istasyonu, yolları, kaldırımları yaptılar, sonra gettiler... Yaptılar da doksan senedir bi kere Kars’a gidek, yollar bozuldu mu, kanallar tıkandı mı bakak da tamir edek demediler.. Ha ben bu Rusların...

Haberin Devamı

Mor Menekşe Partisi

YSK, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14. maddesinin 11. bendine göre, 24. Dönem Milletvekili Genel Seçimine katılabilecek siyasi partileri belirledi. Yapılan açıklamaya göre, 12 Haziran 2011 tarihindeki genel seçimlere 27 siyasi parti katılabilecek. Listeye şöyle bir göz gezdirdim, “Mor Menekşe Partisi”ne rastlayamadım. Böyle bir parti olmadığı için normal tabii... “Mor Menekşe Partisi”, “2 perdelik bir müzikal komedi”nin adı dostlar. Hafta başında, Mısır’ın “ölüler kitabı” gibi bir şey dediğimiz “anılar kitabı”. Seçimler yaklaşırken, hem gülmece yoluyla tansiyonu düşürelim hem de sandığa gidecekleri aydınlatalım. Oyunun tam metnini burada yayınlayamayacağımıza göre, arada sırada küçük dörtlükler paylaşmakla yetineceğiz.
Seyis kökünden gelir ki siyaset kelimesi,
Sözlükteki tarifi şu, diyor: at terbiyesi.
Tikos yüz demek Lâtince, poli ise fazlalık,
Birleştir ikisini, politika: çok yüzlülük...

Haberin Devamı

Reis ne demektir?

Türk Parlementerler Birliği İzmir Şubesi Başkanı, 22. dönem milletvekillerimizden Sayın Metin Öney, hem iyi bir hatiptir hem de bir sohbet ustası. Geçenlerde, moderatörlüğünü üstlendiğim bir arama konferansından sonra, aktif yurttaşlık ve yerel yönetimlerin sorunlara bakış açısı hakkında dertleşirken, “bakın yerel yönetimlerin çivisi, neden ve ne zaman çıktı söyleyeyim size” dedi.
“Biliyorsunuz, eskiden yerel yönetimlere ‘şehremaneti’, yöneticilerine de ‘şehremini’ denirdi. Yaşadığınız beldeyi emanet ettiğiniz kurum ve kişiyi çok zarif ve anlamlı bir biçimde tanımlardı bu sözcükler. Gün geldi, belediyeler dönemi başladı ve yöneticilerine ‘belediye reisi’ demeye başladık. İşte, büyü bu noktada bozuldu. Bir kez ‘reis’ olmaya alışanlar, dilimizdeki yenileşme, onları sonunda ‘başkan’ yapsa da kentlisine tepeden bakmaktan onlardan kopuk yaşamaktan vazgeçemediler...”
Kentini  ufkun ötesine taşımaktan, hedef büyütmekten, kentlisi ve kentiyle birlikte büyümekten (haydi çekinen diyelim) belediye başkanlarımıza, ‘reis’ sözcüğünün denizcilikteki karşılığını da hatırlatmakta yarar var sanırım: “Küçük tekne kaptanı...” Hâlâ mı, küçük olsun benim olsun?

Yazarın Tüm Yazıları