Paylaş
70 yaşını ve 45’inci sanat yılını, Eylül 2017’de, MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nin Beş Kubbe ve Tek Kubbe salonlarında aynı anda açılan ve “her şeyin hızla tüketildiği günümüzde, yaşananları unutmamak ve hafızada canlı tutmak” için, ‘Hatırla’ adını verdiği sergisiyle kutlamıştı. “Atölyesi”nden bir “intihâl” için izin rica ettim. “Memnuniyetle” dediler.
Aşağıda, (Işık Üniversitesi GSF, Güz Yarıyılı...) “Prof. Balkan Naci İSLİMYELİ Atölyesi”ndeki, “Düşünce Durakları: Çapraz Sorgulamalar”ı bulacaksınız; Konu 1: “Kente Göre İnsan...”
“...Her kent, tek kişiliktir
Gerçek kent, kendi iç alanımızdır
Kent, bir arzu nesnesidir
Kent büyüdükçe insan küçülür
Kent, kaybedenin imha edildiği bir Roma arenasıdır
Sanat, kentin acılarından üretilir
Kentte en yakın dostunuz, gölgenizdir
Kentlerin gri tonu, tüm renkleri içerir
Kentte kendinizi, ancak kaybettiğiniz oranda bulursunuz
Her kent, sizi bir başka kente sürgün eder
Kentler, en büyük bekleme odalarıdır
Kentlerin ödülü sizden götürdükleridir
Kent, doğayı ve doğalı unutturur
Kentte dolaşıyorsan, kendi elini tut
Kent her şeyi, sizin karşılığınızda size satar
Büyük sanatlar, büyük kent labirentlerinde ürer
Kent yeni olanı pazarlar, hakiki olanı sizden alır
Kentler, kayıp ruh anılarının gezindiği tekinsiz yerlerdir
Kentten galip çıkabilirsiniz, ama temiz çıkamazsınız
Kentlerin üstü sanal, altı gerçektir
Kentin gerçek sahipleri, sahip olunamayanlardır
Kentler hep sıradaki bir sonrayı çağırır
Kent haritaları çıkmaz sokaklardan ibarettir
Kente gidiyorsanız, kendinizle vedalaşın
Kentte dolaşırken bir cebinizde toprak, diğerinde su olsun
Her metropol, birer nekropoldür
Kentler açık hava hapishaneleridir
Özgürlük ve başarı kentin en tekinsiz vaatleridir
Her kent, hem Araf, hem cenneti hem de cehennemdir
İnsanların gözüne bakamadığınız her yer metropoldür
Kente bir abdal gibi bakın, aptal gibi değil
Kentin, sizden gizlediği tek gerçek, sizsiniz
Özgürlük acısını bir tek kentler öğretir
Kent yalnızlıkla beslenir
Kent göçmen umutlarının mezarlığıdır...”
Son cümle, aklıma, Abdülhak Hâmit’in Zincirlikuyu’daki kabir taşında yazılı mısralarını da getirdi:
“...Bu taş cebînime benzer ki, aynı makberdir / Dışı sükûn ile zâhir derûnu mahşerdir.”
Tekrar tekrar mırıldandım...
Ve baktım ki, sonlara doğru, dizeler, “...bir kent mezara benzer ki aynı...”ya dönüşmüş...
Yukarıdaki satırlardan haberi olmadan, sadece ölen kentlerin “kentsel dönüşümü”nden bahsedenler, haliyle “kentlinin dönüşümü”nü akledemezler.
Her kimse bunlar (?!), kentleri de yönetemezler!
Paylaş