Paylaş
Aslında, “hatırlamak istemedikleriniz” de dahildir hesaba.
Sadece, onları hiç konuşmaz, halının altına süpürürsünüz…
Bazen “pişmanlık ve keşke”dir;
“neyse” ya da “boş ver” olur bir başka gün.
Geç kalmış olmaktır, erken gitmektir…
Bir yağmurda ıslanmış olmaktır;
“Islanamamış olmak, asıl ıslanmak istediğinde…”
Diline dolanan şarkının, aklına gelmeyen güftesidir.
“Bir kadeh ya da bir fincanı paylaşamamış olmaktır”.
Tanıştığın biridir, tanışamadığın ya da…
Elektriklerin kesilmesi, suyun açık unutulmasıdır.
Cam kırığıdır, el kesiğidir…
“Bir telefonu açmış olmaktır; yetişememektir açılması gerekene…”
Bazen düştüğünüz bir kasis, bazen bulduğun, bazen bulamadığın bir park yeri,
tam orada benzinin bitmesi, lastiğin en olmayacak yerde patlaması,
havanın kararması, rüzgârın durması, yemeğin üstüne dökülmesidir…
İstemeye istemeye katıldığının bir fikirdir bazen.
“Hiç gitmeseydim” ile “keşke gitseydim” arasında kalmaktır.
Bilet bulamadığın bir konsere hayıflanmaktır; bilet bulduğuna pişman olmak…
Çalar saat, bir hüzün telefonu, bir gazete ilânı,
“zamansız bir vedâ için cami avlusunu paylaşmaktır”.
Cebinde paran yokken alamamaktır vitrinde gördüğünü,
almaya gittiğinde satılmış olmasıdır beğendiğin rengin…
“Nereden geldim”dir bazen, “neden gitmedim ?” ya da…
O uçağa yetişmiş, o otobüsü kaçırmış olmak;
kapısına kilit vurulmuş yazlık sinema, “küme düşen futbol takımıdır”.
Baharatın az, tuzun fazla konmuş olmasıdır.
Biraz kolestrol, çokça da tansiyondur…
Kötü okunan bir ezan, kapı zili gibi kullanılan bir araç kornası,
yürek hoplatan bir fren sesi, uykusuz bırakan mahalle arası düğünüdür…
Bir tek kelimedir; bazen bir köşe yazısı, raftan aldığın bir kitap,
TV’de o soruyu sormuş bulunmak,
radyo’da “o şarkıyı “çalmamış olmaktır.
“Şunu niye söylemedim”in şişkinliği, “çenemi tutamadım”ın sıkıntısıdır;
O eli sıkmış olmanın gerginliğidir bazen…
Yerlere atılmış çekirdek kabukları, sokağa terkedilmiş bir “yazlık köpeği”dir.
Geciktirilen kiradır… Zamanında yatırılan taksitin “ahmak yerine konmuşluğu…”
O arabayı almış olmaktır veya “diğerini” satmak zorunda kalmak.
Zannediyorsanız ki, bütün bunların kent belleği ile ilgisi yoktur
ve bunlar herhangi bir yerde, her zaman yaşanabilir…
Ya “kent”inizi tanımıyorsunuz,
ya da “bellek” konusunu hafife alıyorsunuz demektir.
Çünkü, “herhangi bir yer” yoktur; havasını soluduğunuz “o kent vardır !”
Bütün mesele, belki de, o kentte 50 sene geç yaşıyor olmaktır; 50 sene erken ya da…
Kente dair bu “öğretilmiş çaresizlik” listesi uzar gider…
Bu yazdıklarım müzeye filân konmaz ama,
işin tuhaf tarafı, “belletilmiş olanlar” da kentli ile birlikte “müzelik” olur.
Tekrar tekrar oy verip de, “seçilmiş” yaptığındır bazen…
İşte biraz bu haldeyim…
Paylaş