Kapılar...

Haberin Devamı

Hiçbir kentin, ülkenin ve ulusun yazgısına açılan kapılar,
“bu kapılar” kadar önemli olmamıştır !

Ne Paris’teki “Zafer Kapısı”,
Ne Fas’ın, akreplere karşı “maviye boyanmış ünlü kapıları...”
Ne adını konçertolarla paylaşan “Brandenburg Kapısı”,
Ne iki kere önünden dönülen “Viyana Kapıları...”
Ne de masalları renklendiren ve “açıl susam” deyince açılıveren kapılar...

Ne postacının “iki kere çaldığı kapı”,
Ne türkü söylerken atlayamadığımız “Mardin Kapısı”,
Ne de şu kargaşada asap bozan “Silivrikapı...”

Ne Orhan Asena’nın yazdığı oyundaki “Kapılar”,
Ne Vedat Sakman’ın albümündeki “Kapılar”,
Ne Erhan Altun’un kısa filmindeki “Kapılar”;
Ne de Cemal Süreya’nın,
“Ne varsa yarım kalmış geleceğindir,
Bir kez girilmiş sokaklar” ve
“Açılmamış” dediği kapılar…
Hiç biri, evet hiçbiri,
“bu kapılar” kadar önemli olmamıştır !

Haberin Devamı

Ne “Han Kapısı”, ne “Hastane Kapıları”,
Ne “Gümrük Kapısı”, ne “Postane Kapıları”,
Ne “Ekmek Kapısı”, ne “Devlet Kapısı”,
Hattâ, “Cennet Kapısı” dahi,
“bu kapılar” kadar önemli olmamıştır!

Ne “Mevlanakapı”,
Ne feneriyle denizcilerin hayata tutunduğu “Ahırkapı”,
Ne Nimet Abla Millî Piyango gişesiyle vazgeçilmez, “Bahçekapı”,
Ne Hıncal Uluç’un, futbol takımını aşağıladığı “Çatladıkapı”,
Ne çocukken ameliyat olduğum SSK hastanesine adını veren, “Dışkapı”,
Ne de İstanbul Ermeni Patrikhanesi’ne evrensel bir kucak açmış,
İlâveten, balıkçıları ve meyhaneleriyle ünlü “Kumkapı”,
“bu kapılar” kadar önemli olmamıştır !

Bugünlere nasıl gelindiğini,
“Bu kapılar”dan nasıl geçildiğini ola ki unutanlar çıkarsa,
İzmir Fuarı’nın kapılarına verilmiş isimlere baksınlar.
“Bu kapılar”, hiçbir koşulda “iptal edilemeyecek şeyler”i anlatır;
26 Ağustos’u, 9 Eylül’ü, Montrö’yü, Lozan’ı, Cumhuriyet’i...

Nâzım’ın “Davet”i de, “hasret”i de “o şeyler”e bir göndermedir aslında:
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan / Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim! / Bilekler kan içinde, dişler kenetli / ayaklar çıplak...
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak / Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın ”el kapıları” bir daha açılmasın / yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim! / Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür /
Ve bir orman gibi kardeşçesine / (Ve ne yazık ki hâlâ…) Bu hasret bizim!

Yazarın Tüm Yazıları