Paylaş
“2 Dirhem 1 Çekirdek”teki program arkadaşlarımla, “seçime doğru İzmir halleri” üstüne biraz dertleştik. Sevgili Reşat Kutucular, ismi lâzım değil, bir köşe yazarının, “İzmir o kadar da özgürlükçü değil” tadında yazdığı bir yazıya takılmıştı: “Alsancak’tan Karşıyaka’ya vapurla geçerken İzmir hakkında ileri geri konuşmak gerçekçi değil” diye söyleniyordu; “Rakamlar bu kötümserliği desteklemiyor. Her yer ne kadar kötüyse, İzmir de ancak o kadar kötü...” Burcu Atatür ise, “İzmirli olduğuna inanmıyorum” diye destekledi kendisini; “İstanbul’dan öyle mi görünüyor? Hiçbir şeyin farkında değil bunlar!”
Buraya kadar hoştu, anlamlıydı ve hemşehrilik hakkı adına, biraz da “meşrû müdafaa”ydı belki... Ama resme öbür tarafından bakınca, ben de şunları eklemek ihtiyacını hissettim: “İzmir’in, ancak her yer kadar kötü olduğunu iddia ediyorsak, her yerden –mutlak şekilde- daha iyi, üstün, farklı vs. olduğunu yelpazelerken de biraz dikkatli olmamız gerekmez mi? Çünkü ‘Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli?’ sorusuna (cevabı beklemeden), ‘Hiç yorulma ben zaten mükemmel olduğumu biliyorum’ çığlığını yapıştırdıkça, ‘Acaba, sadece her yer kadar mı iyiyiz?’ sorusunu sormaya sıra gelmiyor, gelemiyor bir türlü...”
Ölümlülerinkinden çok da farklı değil aslında
KENTLERİN “farkındalık endeksi”, ölümlülerinkinden çok da farklı değildir aslında. Başlangıç basamağında kentler, “farkında olmadıkları artı ve eksileriyle” baş başadır ki, buna “bilinçsiz yetersizlik” diyoruz.
Bir üst basamakta, “hiç değilse, bazı eksikliklerle yüzleşilebilmiş ve bunların farkına varılabilmiş”tir; artık “bilinçli yetersizlikten” dem vurmak olasıdır.
Eğer kent, “bilinçli yeterlilik” dediğimiz üçüncü basamağa çıkabilimişse, orada onu, “artılarını ve eksilerini fark etmekle yetinmemiş, onları kabullenmiş, dahası bunları bir sentezle modellemiş” olma olgunluk ve ayrıcalığı bekler.
Son basamak, biraz “Nirvana’ya beş kala” halidir ve her kente nasip olmaz. “Bilinçsiz yeterlilik” adı verdiğimiz, bu “kimliğini belirlemiş, nerede nasıl davranacağı, nasıl tepki vereceği tutarlılık kazanmış, problem çözme becerisi geleneğe dönüşmüş, altyapı ve yetkinlikleri konusunda kentliyle itişmemeyi, kavga etmemeyi, inatlaşmamayı başarmış olma” halleri, kent için artık kurumsal bir reflekse dönüşmüştür. Tabii bu yolculuktan her kent “yüz akıyla” çıkamaz. Yerel seçim gündemi ısınırken, bu dört aşamalı “aynalı süreci”, söz ve müziği Mazhar Alanson’a ait olan ve “kime yazıldığı konusu bir şehir efsanesine dönüşmüş” olan eski bir şarkının sözleriyle ölümsüzleştirmeyi teklif ediyorum.
Peki Peki Anladık
HER şeyden sen anlarsın / Peki peki anladık / Her şeyi sen bilirsin / En güzel grubu sen kurdun / En güzel ritmi sen buldun / En iyi dalgıç sensin / En güzel filmi sen çektin / Peki peki anladık / Peki peki anladık / En güzel sen bakarsın / Peki peki anladık / En güzel sen ağlarsın / İlk önce sen başlattın / En önce sen yavaşlattın / En uzağa sen gittin / En çabuk da sen döndün / Peki peki anladık / Sen neymişsin be abi! / Peki peki anladık / En güzel sen gülersin / Peki peki anladık / En güzel sen söversin / En güzel yemeği sen yaptın / En güzel kızı sen kaptın / En güzel tumbayı sen çaldın / En güzel şarkıyı sen yazdın / Peki peki anladık / Sen neymişsin be abi! / Peki peki anladık / Her şeyden sen anlarsın / Peki peki anladık
Paylaş