Paylaş
Düşünün ki daha “Dünya Tiyatro Günü” filân da icat edilmemiş... Oyuncular, kuliste son hazırlıkları gözden geçirirken, seyirciler de oyun başlamadan sohbet ediyorlardı kendi aralarında...
“Tiyatro gerçektir; dış hayat yapaydır; hayat ta roldür” dedi Çetin Altan, yanındakine. “Dışarda poz yapan adamların gerçek yüzünü tiyatro verir. Bu hayatta rol yapan insanların gerçek yüzünü ancak tiyatroda gösterebilirsin. Türkiye’nin bir cins şizofrenik görüntüsü, asıl bu gerçeğin ortaya çıkmasına gönlü razı olmadığı içindir.” Soluklanırken bir de iç geçirdi: “Ne olurdu kalemle kâğıtla yürüttüğüm onca serüvenin asıl belkemiği tiyatro olabilseydi...”
“Bir avuç alkışla doyduk” diye ekledi Mücap Ofluoğlu, “Bir avuç alkışla...” Sonra da kendi kendine mırıldandı. “Ağlamakla gülmek arasında / üç duvar ortasında / Dördüncü duvarım perde / Duvarcısı Perdeci... / Shakespeare’de Sezar’ım / Molier’de Cimri” dedi.
“Tiyatro öldü diyorlar” diye gürledi Kenan Işık. “Son yıllarda insanı usandıracak kadar sık tekrarlanan bir söz bu: ‘Miadını doldurdu tiyatro, öldü.’ Eğer öyle ise, gerçekten de iddia edildiği gibi öldüyse tiyatro, bugün Dünya Tiyatro Günü’nü kutlamak yerine yasını tutalım tiyatronun. Oyunları seyretmekten vazgeçip alalım kazmaları, kürekleri elimize ve bir mezar kazalım tiyatroya, şöyle görkemli, geçmişine yakışır bir anıt mezar. Başta bütün zamanların en iyi yazarı William Shakespeare olmak üzere bütün oyun yazarlarını, oyunları, oyuncuları, rejisörleri, dekor, kostüm, ışık tasarımcılarını, sahne arkası teknisyenlerini topluca gömelim bu mezara bari...”
John Malkovich, “Gerekirse onu da yaparız” diye yanıtladı. “Ama hâlâ yeterince denenmemiş şeyler var. Emeğinizin ürünleri sarsıcı ve özgün olsun. Derin, dokunaklı, düşündürücü ve benzersiz olsun. İnsan olmanın anlamı üstüne kafa yormamızı desteklesin, düşüncelerimize yürek gücü, içtenlik, açık sözlülük ve incelik katsın. Dilerim güçlük, sansür, yoksulluk, nihilizm gibi engelleri aşabilesiniz. Eminim birçoğunuz mutlaka karşılaşacak hepsiyle. Umarım yeteneğiniz ve sebatınızla bize insan kalbinin çarpışındaki bütün çapraşıklığı öğretebilirsiniz. Umarım alçak gönüllülük ve araştırıcı bir ruhla, bunu ömür boyu iş edinirsiniz.”
İlk perde biterken, söylenir gibi yaptı Murat Tuncay; “Oyun kötü / Oyuncular oyundan da kötü / Seyirciler şakşakçı...” Sağda solda oturanlar, “Biraz ağır olmadı mı?” kabilinden bir hayret ifadesi takındılar. “Önemli değil” diye devam etti, “Çünkü, beklenen her yeni oyunun adı Umut. Tiyatronun kendi kendini alkışlaması için, 27 Mart insanlığa olan inancımıza bir daha su verme fırsatı. Çölde böylece yürüyoruz işte...”
Oyuncular, yeni bir perdeye hazırlanıyorlardı. Düşünün ki daha “Dünya Tiyatro Günü” filân da icat edilmemiş... 24 bin kişilik Efes Antik Tiyatro, oturulabilecek son taşa kadar doluydu. (Türkiye İstatistik Kurumu, kültür başkenti (?) İstanbul tiyatroları ile ilgili bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı 1999–2010 sezonları arasında, salon sayısı beş katına, sahnelenen oyun sayısı 6 katına çıkmasına rağmen seyirci sayısı yüzde 3 azalmış...) Yine de kutlu olsun!
Paylaş