Paylaş
Ama vazgeçmeyeceğim; hafifletici sebeplerim var. Benden önce de bu suçu işleyenler oldu. Daha 1967’de sinemaya taşındı bu binlerce yıllık öykü. Sonra, Grigory Gorin, perestroyka öncesinde, 1972’de “Forget Herostratus / Herostratos’u Unutun” diye yazmıştı bu oyunu. Filiz Ofluoğlu’nun çevirisiyle ve “Bir Efes Masalı” adıyla, İzmir Devlet Tiyatrosu’nda bir iki defa, pek duyurmadan sahnelenmişti de (nedendir bilinmez) repertuardan çıkartılıvermişti… Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu’nda sahneye konulduğunda, Cahangir Novruzov, kendi çevirisini yönetmişti… Halûk Bilginer’in, “hınzır, zeki, eğlenceli ve bir o kadar da sert çevirisi” ise, “Kundakçı” adıyla, bu sezon, Oyun Atölyesi tarafından sahnelenmeye başladı. Ve geçen Salı, “Tiyatro Anadolu” da, Eskişehir’de aynı “tekst”le ve çok başarılı bir yorumla açtı perdelerini… Aslında okuyacağınız yazıyı, (her ihtimale karşı araya sıkıştırayım…) ben yazmış olmayacağım. Çünkü, izlediğim oyunun program kitapçığından yapacağım küçük alıntılarla, sadece, verilen mesajın “arşive taşınması”na vesile olacağım…
“…Herostratos, M.Ö. 356’da, dünyanın 7 harikasından biri olan ve (Lidya Kralı Kroisos tarafından başlatılmış projeyle) 120 senede inşa edildiği düşünülen, Efes’teki, (Sidon'lu Antipader’in ‘…Olimpus'un dışında, Güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı’ dediği) Artemis Tapınağı’nı yakan kişidir. Tarihin kayda geçen ilk teröristi… İdam edilmiş ve ‘isminin anılması kanunla yasaklanmış’ olmasına karşın, ‘işlediği suç unutularak-unutturularak cezalandırılması’ tercihi hiç tutmamışa benziyor. Aksine, Herostratos adı ‘günümüze kadar ulaşmış, şan, şöhret ve ismini ölümsüzleştirmek için suç işleyenleri anlatmak üzere’, bir sembol haline gelmiş… Yunan Mitolojisine göre, Zeus ve Leto’nun kızı, Apollo’nun kardeşi olan Artemis’e, Efes şehrinde duyulan inancın çok kuvvetli olduğu biliniyor. 3 kere yıkılan ve halkın desteği ile tekrar inşa edildiği bilinen Tapınak, zamanında, halk için tarifsiz bir öneme sahipmiş. Rivayete göre, Efes şehrinin koruyucu tanrıçası Artemis, yangının olduğu gece Büyük İskender’in doğumuna yardımcı olmak için kentten ayrılmış(mış). Herostratos’un alt sınıftan bir kimse olduğu düşünülüyor. Oyunda belirtilenin aksine, etnik kökeni yahut köle olup olmadığı ise tartışmalı…”
Yönetmen Enis Yıldız, (aradan sıyrılmaya çalışan) gizli faile de bir mektup yazmış. Onun da girişini paylaşmak isterim: “…Sevgili ‘Nicollo di Bernardo dei Machiavelli’, bu mektubu sana, 2017 yılından yazıyorum. Öncelikle adının pek de hayırla anıldığını söyleyemeyeceğim. Amaca ulaşmak için her aracın kullanılabileceğini söylediğin ve dilimize ‘her yol mübah’ şeklinde kazandırılan tezin, ‘yazın’da pek aşağılık ve vahşice karşılanmakta… /…Tezini ne kadar aşağılasak da harfiyen uyguluyoruz. Amacımıza ulaşabilmek için, önümüze gelen engelleri vahşice yıkıyoruz yüzyıllardır. Çıkarlarımız için iş birliği yapamayacağımız hiçbir güç yok !”
Oyunda “Kundakçı”, çıkarttığı yangını, adetâ bir sanat eseri gibi anlatıyor. “Ben Herostratus. Artemis Tapınağını ben yaktım. Benim adım çağlar boyunca anılacak ama sen Kleon, Efes kentinin baş yargıcı. Seni kim hatırlayacak? Hayır, sen de beni yargıladığın için anılacaksın.”( Gerçekten de, meselâ Artemis tapınağının mimarı kim, bileniniz var mı ?)
“Kundakçı”nın başkalarıyla paylaşmaya bile kıyamadığı ve Herostratos Sendromu adıyla anılan bu eylemini, Özdemir İnce bir yazısında Türkçeleştirmiş; “Zemzem kuyusuna işemek” diyor… Adını yüceltmek için, toplumsal bir suç işlemekten bile geri duramamak hali bu ! Yani işlenen suç, sahibine açıktan bir yarar sağlamasa bile, “Herostratizm”deki temel beklenti, “nâmım yürüsün “ hastalığıdır.
Bu son paragrafa geldiğimde, yazının başlığını da sonunu da değiştirdim. En iyisi, oyundan alınmış bir replik ile bitirmek gibi geldi: “Herostratos, seni bir yerden tanıyorum…” Siz anladınız onu.
Paylaş