Harlem Harlem dedikleri

Haberin Devamı

Hayır efendim; düşündüğünüz gibi değil! Cümlenin devamı, “Birkaç huri...” diye gelmeyecek. Aksine, “anlatıldığı gibi muhteşemdi, unutulmazdı...” şeklinde özetlenecek. 27. Uluslararası İzmir Festivali’nde, başka bale grubu da yer almayacak zaten. Gösterilerinde, en az efsanevi koreografların imzalarını taşıyan “görsel meydan okuma” kadar, Stravinsky’nin müziği gibi, dansın altyapısını oluşturan diğer bir güçlü ikizlemeyi, ezgi ve ritmi de “seçilmişler” kategorisinden kullandılar. Kimsenin, Harlem dansçılarının teknik ve estetik becerilerini kolay kolay tartışabileceğini sanmıyorum. Ama son bölümün büyüsü, sanatseverlerin beklentilerini tatmin açısından “ayrıcalıklı”ydı... Harlem’in müzikal, edebi, sosyo-kültürel ve manevî mirasına bir “selam duruş” olduğu söylenen “Dönüş”te, dansçılar, kulaklardaki klâsik şarkılar eşliğinde dans etti. Bu bölüm için “The New York Times” şu notu düşmüş: “Dönüş’ün koreografisi, Harlem Dans Tiyatrosu’nun 30. kuruluş yıldönümü için yapılmıştı. Koreograf Robert Garland, balenin tarzını ‘post-modern kent neoklasizmi – bir kent fiziksel duyarlılığını neoklâsik olanla kaynaştırma çabası’ olarak tanımlar. 12 dansçı için James Brown ve Aretha Franklin’in söylediği şarkılar eşliğinde sahnelenmiş olan Dönüş ‘bale tekniğiyle sokak yürüyüşünün, ritm ve blues’a dönük ironisiyle izleyiciyi gülmekten kırıp geçiren espritüel bir füzyondur”.

Haberin Devamı

Gel gelelim, geçen cuma gecesi, İzmirli, yine “ıskaladı” İKSEV’in dokunma mesafesine kadar getirdiği fırsatı... Sanata bakışları ve altyapıları biribirinden ne kadar farklı olursa olsun, üçbuçuk milyonluk bir kentte, dünyanın en prestijli dans topluluklarından biri ağırlanırken, Fuar Açıkhava gibi “cep kadar” bir tribün doldurulamıyorsa eğer, bir yerlerde sorun var demektir.

Sorunun bir boyutunu, (en azından dedikodu faslını) İzleyiciler arasındaki fısıldaşmalardan öğrendik. “Cuma gecesi sendromu” da denilebilecek haftasonu hallerinin ağır bastığı tercihlerden bahsediliyordu. Çeşme’de, Urla’da “rakı – balık” programlarına kurban edilen “Harlem Dans Tiyatrosu”nu, meğer “Çeşme Açıkhava’ya gelse daha çok insan izlemez miydi?” fantezisi ile, ayağına beklermiş bir kısım hemşehrilerimiz. Yahu Atlantik’i geçmiş, körfeze kadar gelmiş insanlar. 2 saat inmediler sahneden; “Az biraz da siz kıpırdasanız” diyorum.

Haberin Devamı

Az zenci çok zenci tartışması...

“Dünyanın ilk siyahi klasik bale topluluğu” unvanına rağmen, zaman içinde küreselleşmenin rüzgârı onların da köşelerini yuvarlamış anlaşlılan. Melbourne-Avustralya’dan, Rio de Janeiro-Brezilya’ya hattâ Sierra Leone-Batı Afrika’ya uzanan bir “coğrafi devşirme” modelinin işlediği, dansçıların isim listesine bakınca kolayca görülebiliyor. Bunun yanında, medyaya yansıyan fotoğraf karelerinin aksine, 18 dansçı içinde beyazların da bulunduğunu hatırlatalım. Peki, “Harlem adı altında danseden beyazların ‘ironik varlığı’na, seyirci ne diyor acaba?” diye sorarsanız, yine sağdan soldan söylenen “seçici izleyicilerin yalancısı” olarak, siyahî dansçıların diğerlerinden daha çok beğenildiğini ve ayrı bir yere konulduğunu söyleyebilirim. Melezlere bile “az zenci, çok zenci” diye kulp bulanlar vardı.

Haberin Devamı


Bernard Shaw bu işlere ne derdi ?

Stravinsky için ağzınız geleni söyleyebilirsiniz; gelecek kuşakların sizi deliler sınıfına koymaları riskine hiç girmeksizin... (Harper’s Bazar, Nisan 1920)

Yazarın Tüm Yazıları