Paylaş
Öldüğü zaman, bir Usta, köşe yazısında,
arkasından şöyle bir not düşmüştü tarihe:
“…Asık suratlı, gayri ciddî insanların ülkesinde, güler yüzlü, ciddî bir adamdı…”
Her türlü spekülasyondan uzak durarak
ve sadece “hayretimin altını bir daha çizmek üzere” müracaat ediyor bile olsam,
bu tespiti hatırlatmak zorunda kaldığım içim, hayli mahcup oluyorum aslında.
Bu sefer de benzer duygular içindeyim. Gündemin tepesinde benzer bir resim var çünkü.
Son mitingden sonra da, “meydanda kaç kişi olduğu tartışması” alevlendi yine.
Malûm, bu toplantıların “mütemmim cüz”ü (tamamlayıcı parçası…) sayılır bu gevezelik.
Ve her seferinde, “asık suratlı taraflar”ın iddia ettiği sayılar,
matematik, geometri, istatistik gibi pozitif bilimlerle alay edecek kadar
ölçüsüz, anlamsız ve pervasız şekilde pazarlanır.
Daha da vahimi, bir elinizde fotoğraflar, diğer elinizde hesap makinesi ile
kendinizi ortada kalmış hissedersiniz.
İçinizden ağız dolusu “şeyler” söylemek geçer; yutkunursunuz.
Sîneye çeker ve en hafif (?!) tabiriyle etiketlersiniz: “Ne kadar gayri ciddî insanlar…”
Bu, “meselenin adını koymuş olmanın getirdiği” rahatlık,
başka basit çıkarımlara da fırsat verir:
“Güleryüzlü olmayı başaramadık, ciddî olmayı başaramadık.
Ama daha da önemlisi; ‘adam’ olmayı başaramadık !”
Oysa, “güler yüzlü” olabilseydik, “ciddî” olmanın da hakkını verecektik büyük olasılıkla.
Arkası, kendiliğinden gelecekti muhakkak !
“Ciddî” olabilseydik, “mizah” yapabilme yetkinliğimiz gelişecekti bir kere…
“Asık suratların mecburî istikameti olan sulu gülmece”yi, “akıl oyunları”na tercih etme yollu “ucuz genetik leke”den de kurtacaktık paçamızı.
Bu vesileyle, son günlerde, sosyal medyada dolaşan (ne kadar doğrudur bilemem…) bir paragraftan da bahsederek bitirelim. “…Bir ülkenin içinden çıkabilecek bir mizah yazarından çok daha fazlasıdır Aziz Nesin” diye başlıyor öykü. Ve şöyle devam ediyor:
“…Memleket insanlarının %60’ının aptal olduğunu söylediğinde,
bir doktor, kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle Nesin’i mahkemeye verir.
Mahkemedeki savunmasında;
‘Evet doğrudur, bu ifadeleri kullandım.
Ama ben bunu %60’lık bir kesime söyledim;
% 40’a bir şey demedim.
Bu beyefendi, çoğunluğun içine girdiği fikrine nereden kapılmış acaba ?’ diye sorar.
Hâkim de döner adama; ‘gerçekten sizi kastettiğine dair bir kanıtınız var mı ?’
Haliyle suskun kalır davacı ve beraat eder yazar.
Ama öykünün, finali müthiştir aslında…
Aziz Nesin, mahkeme çıkışı gazetecilere,
‘Memleketimiz insanlarının %60’ının aptal olduğu,
mahkeme kararıyla onaylanmıştır…’ açıklamasını yapar”.
“…Asık suratlı, gayri ciddî insanların ülkesi”nde, “sayılar ve yüzdeler arasına sıkışıp kalmak” ve (yukarıdaki gibi) “bağımsız yargı”ya özlem duymak, hayra alâmet midir ? Ne dersiniz ?
Paylaş