Paylaş
“2013’ün adı, ne yılı olsun?” derseniz, “Her gün istediğini söyleyen bir gün istemediğini duyar yılı olsun” derim. “Bir gün” deyince; arkasından teneke çalıyor olmamıza içerleyen eski bir yıl, giderayak, Özdemir Âsaf’ı hatırlatıp patlayacak sonunda: “Bir gün, benden şikâyet ettiğin ne varsa özleyeceksin...” “Özlem” deyince; bir başkası, şairin “Bir özlemi dindirmeye yetmezdi gücü / yetmedi de...” dizelerinden bahsedecek mutlaka...
“Şair” deyince, Attilâ İlhan’ı ıskalamak olmayacak elbet ve “Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız / O mahûr beste çalar müjgân’la ben ağlaşırız” hüznünde ıslanacağız. “Müjgân” deyince; “öyle bir kadın hiç yaşamadı ve şiirdeki kadın hiç ağlamadı; zira müjgân, eski dilde ‘kirpikler’ demektir” açıklamasına ihtiyaç duyulacak. “Açıklama” deyince; öyle geçiştirmek içime sinmeyecek ve bir önceki cümleye dönüp, “Yahya Kemâl’deki, ‘Rast mahûr ile uşşak muhayyerle döner...’ ayrıntısı ne hoştur” bahsi, yazıya muhakkak eklenecek... “Rast” deyince; Dede’nin Kâr-ı Nâtık’ı hatırına bir haiku düşecek gönlüme ve “Karara yakın.../ Hiç Semt-i Nihavend’e / Düşmez mi yolun?” diye sorulacak. ”Haiku” deyince; deniz kokusu, Hakan Cem’den izinsiz aşırılmış 3 satırla solunacak: “Ağlar toplanmış / Balıkçının kedisi / Sofrayı kurmuş...”
“Deniz” deyince; gündem, çevre ve şehirciliğe taşınacak ve “Kirli denizde / Ak Martılar / Nasıl temizleniyorlar ?” merakıyla, Oruç Aruoba’nın yalancısı olunacak. “Yalan” deyince; “İyi bir yalancının güçlü bir hâfızası olmalıdır” diye söylenmek gerekecek. “Güç” deyince; Spinoza’nın “herkesin gücü kadar hakkı vardır” tespitiyle kalakalınacak... “Hak” deyince; “haklı olmak için mi, mutlu olmak için mi yaşıyoruz?” sorusuyla yüzleşilecek. “Mutlu” deyince”; Albert Camus’un, “bir insanın tek başına mutlu olması utanılacak bir şeydir” aydınlığına ulaşılacak. “Aydınlık” deyince; okuyucuya, “karanlıktan korkan bir çocuğu anlayabilmek zor değildir. Hayatın gerçek trajedisi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır” fikri hatırlatılacak.
“Okuyucu” deyince; bazı dostların, “uzun yazıyorsun birader...” diyebilme ihtimali ciddiye alınacak. “Uzun” deyince; işi pişkinliğe vurmadan Yüce Mevlâna’nın, “uzun sözü, maksadını anlatamayan söyler” nasihatından bir farkındalık çıkartılacak. “Pişkin” deyince; Mesnevi-i Şerîf’in 18. beyitine kulak verip, “Hâletinden pişkinin, anlar mı ham? / Söz kısa kesmek gerektir vesselâm...” demine varılacak ve yazıya nokta koyma zamanı gelmiş olacak. “Nokta” deyince; Adam Fawer’in, “Nokta her zaman bir son demek değildir. Bazen, kendinden sonraki harfin büyük olacağını gösterir” yollu yakıştırmasının ucuna, 2014’ün umutları da düğümlenecek.
“2014” deyince; Hazreti Muhammed’in bir Hadîs-i Şerîf’i 2014’te de tercihlerimizi ışıklandıracak: “Hak edilerek kazanılan az bir şey, haksız olarak kazanılan çok şeyden daha iyidir...” “Tercih” deyince; “Ars longa...” diye başlayan ve “sanat sonsuz, hayat kısa, fırsat seyrek, deneyim aldatıcı, tercih yapmak zor...” mealindeki sarmala, içten gelen “mutlu bir yıl” dileği de sokuşturulacak. Bu arada, yazının tekrar kuralını bozmak pahasına, “tercih” sözcüğünün bir kez daha altını çizmek gerekecek. Çünkü, “bilesiniz ki” denilecek, “yeni yılın öncekilerden bir farkı yok; son tahlilde her tercih, bir vazgeçiş olarak çıkacak kaşığınıza...”
Paylaş