Paylaş
Karşısındaki benzin istasyonundan benzin aldım. Benzinlikten çıkıp, sola Ankara Caddesi’ne döneceğim. Yolun tam ortasında genç bir hanım. Engellilere mahsus akülü arabasıyla, karşıya geçmeye çalışıyor. Yarıya kadar gelmiş, iki şerit daha geçebilse karşı kaldırıma ulaşacak... Yukarıdan kopup gelen araçların hiçbiri yol vermiyor, yavaşlamıyor. İçlerinden biri, sadece biri ayağını gazdan kaldırsa iş bitecek...
Genç hanım, uzunca bir süre, sabrı ve olgunluğuyla bekledi. Karşıya geçememenin ötesinde, yolun ortasında, çok da tehlikeli bir yerde kalakalmıştı. Nezaketini kaybetmeden, önce hafifçe elini kaldırıp yol istemeye çalıştı, sonra da kollarıyla varlığını belli etmeye...
Ben arabamın içinde kahroldum. Birkaç kez, yolu enlemesine kapatıp, kendisine bir fırsat yaratmaya yeltendim, ama akan trafiğin ortasına atlamayı başaramadım...
Devasa TIR’lar, boyalı kamyonlar, logolu kamyonetler, Doğan görünümlü Şahinler, sıradan binek araçlar, gösterişli jipler, deşilmen minibüsler, erkek sürücüler, hanım sürücüler, genç sürücüler, yaşlı sürücüler, ustalar, acemiler... Camlarında Atatürk imzası olanlar da “Hakimiyet Allahındır” yazanlar da... Hepsi, önümüzden “tabakhane istikametinde” geçip gidiyorlardı.
Neden sonra... Yolu aracımla kesmeyi becerebildim. Genç hanım karşı kaldırıma ulaşırken gözgöze geldik. Birbirimize söylemek istediklerimiz çok açıktı. O, “aslında gerekmeyen bir teşekkürle” tebessüm etti. Ben, bütün mahallenin mahcubiyeti sırtımda, uzaktan uzağa özür dileyebildim.
Şimdi diyebilirsiniz ki, kimse göz göre göre böyle bir densizlik yapmaz; “görmemişlerdir, fark etmemişlerdir.” Mesele de burada zaten: Asıl engelin, “gönül gözü kapalı olmaktan ibaret” olduğunu anlatmak ve “gerçek engellileri teşhir etmek zorundayız”.
Adam sırasına karışıp yola sokağa çıkan, görecek! “Engelleri kaldıralım” diye caka satmaya geldiğinde mangalda kül bırakmayanlar, burnunun ucundakini görmek için etrafına dikkat edecek. Sokaklarımızın, herkes için kolay yaşanılır yerler olmadığını unutmayacak. Başkalarının yaşam kalitesini sakınacak. Özen gösterecek. Durumdan vazife çıkartacak. Hepimizin, “engelli” olmaya, “an” kadar yakın olduğumuzu aklından çıkartmayacak.
Sevgili Nedim Bubik’in çığlığına, bir samimi feryat da ben eklemiş olayım. İçimi acıtan soru bunlardan çok başka:
“Biz hep böyle miydik? Yoksa böyle mi olduk?”
Paylaş