Paylaş
Çünkü bu haftanın (kendisinin), diğer haftalardan bir farkı olup olmadığını bilip bilmediği tartışmaya açıktır. Aslına bakarsanız bu yazı, sadece kırk dokuzuncu hafta yazısından bir hafta sonra yazılmıştır. Bir başka deyişle, elli birinci haftada yazılacak yazıdan da, ancak bir hafta önce yazılmış olmak kadar kıdemi ve kerâmeti vardır olsa olsa...
Ellinci hafta, bitmekte olan yılın kendisinden önce tüketilmiş diğer haftalarından daha genç durmaktadır. Gel gör ki, kendisinden hemen sonra gelecek olan haftadan bile daha yorgun ve eskimiştir. Ellinci haftalar, biraz hakkı yenmiş haftalardır. Gözler elli birinci haftanın “şurada bir hafta kaldı” dedirten rastlantısal fırsatçılığına ve elli ikinci haftanın matematik ayrıcalığına çevrilmiş olduğu için, “bitse de gitsek” muamelesi gördüğü çok olur. Bazı ellinci haftalar geçmek bilmez, bazısını daha tadına varamadan elimizden uçururuz. Bütün takvim yaprakları gibi, ellinci haftanın günleri de duvarda kopartılmayı bekler. Ne tuhaftır ki, gününde kopartılmamış olanlar bile durduğu yerde çoktan gözden düşmüştür.
***
İçinde ellinci haftayı barındıran aralık, Gregoryen Takvimi’ne göre yılın on ikinci ve son ayıdır. 1945’e kadar, “ateş ocağı” anlamına gelen “kânûn” sözcüğünden türetilerek Kânunuevvel olarak kullanılan bu ayın adı, Cumhuriyet’le birlikte önce İlk Kânun’a, 1945’te yürürlüğe giren yasa ile de şimdiki adına çevrildi. Aralık adının İngilizce karşılığı olan December ise Lâtince 10 anlamına gelen “decem”den gelir. Aylara bölünmemiş kış mevsimi, ocak ve şubat arasında paylaştırılana kadar eski Roma takviminde aralık, onuncu aya karşılık geliyordu.
***
Günlere, haftalara, aylara ve yıllara, öncekilere, sonrakilere, geçmişe ve geleceğe, bayatlamışa, tazesine, eskiyene eskimeyene, yaş alana yaşlanmışa, yıl alana yıllanmışa, gençliğe ve ihtiyarlığa, yavaşına, ağır gidene, kaçana kovalayana, terk edene, vazgeçilene, sıkıldığına ve özlediğine, aradığına, ne aradığını bilip bilmediğine, aradığını bulup bulamadığına ve bu yolculuğu anlayıp anlayamadığına insanoğlu anlam yükler, anlam verir, anlam kazandırır.
***
Siz de Gregoriyen Takvimi’ne göre bitmekte olan bu yıla (biraz daha) anlam kazandırmak isterseniz eğer, iş işten geçmeden kamerî takvime bir göz atmanızı öneririm. Çünkü kırk sekizinci haftanın son gecesi, Arabi ayların ilki olan Muharrem ayının onuncu gecesi -yani aşure gecesi-, kırk dokuzuncu haftanın ilk günü olan ertesi günü de (5 Aralık), aşure günüydü... “Her din kendisinden önceki dinlerin doğurduğu dramları, kendi yorumu ve simgeselliği içinde oluşturur ve sürdürür” diyor bir yazar. Bu sebeple, burada herkesin bildiği onlarca ayrıntıyı tekrar edecek değilim.
***
Dikkatlerden kaçan veya
ihmal edilen husus şudur ki, aşûrenin sosyal derinliğinde amaç, “iki kaşık tatlı atıştırmak” değildir. Türk mutfağının geleneksel ve en eski tatlılarından biri olan ve az miktarda malzemeyle pişirilebilmesine rağmen çok bereketli olan aşûrenin bu gizemli özelliğine, şimdilerde entellektüeller “sinerji” adını taktılar, yönetim bilimciler de “takım oyunu” diyorlar. Barış ve kardeşliğe adanmış bu güzel yiyeceği kaynatmak ve paylaşmak, ola ki elli ikinci hafta gelmeden, geride bıraktığımız yılın sıkıntılı sicilini hafifletebilir diye düşündüm. Benden hatırlatması. Yoksa, ellinci hafta yazıları farklı olmak zorunda değildir diğerlerinden...
Paylaş