Paylaş
Şair Eşref Bulvarı ile
Gazi Osman Paşa Bulvarının kesiştiği köşede,
“kentlinin estetik kaygıları önemsenmediği için”,
sadece EXPO’nun her alevlenişinde,
gözlerden saklamak için “don giydirdiğimiz” yuvarlak hatlı bir eski bina var; malûm.
Nihayet Belediye, bir tabela koymuş üzerine: “Dikkat Yıkılabilir…”
Ne yapmamızı istiyorlar anlayabilmiş değilim.
Önünden mi geçmeyelim ?
Yorgunluk atmak için sırtımızı mı yaslamayalım ?
Gölgesinden gölgesinden yürümek için yaklaşmayalım mı ?
Yanında yürürken, kuvvetlice hapşırmayalım mı ?
Köşedeki ışıkta, pek sert fren mi yapmayalım yoksa ?
Bu “lâf olsun diye konulmuş küçük kırmızı tabelâ”,
Bir vukuat halinde, Belediyeyi kurtarır mı dersiniz ?
Basmane’den, Fuar’ı sağınıza alıp da
Dr. Refik Saydam Bulvarı boyunca Montrö’ye doğru yürürseniz,
ya da aynı noktadan Gazi Bulvarına yönelip denize doğru ilerlerken,
refüjdeki ağaçların altına göz ucuyla bakarsanız;
çoluk çocuk, bölük bölük yola sokağa yayılmış,
İzmir’de “kaç tane olduğunu bilmediğimiz”,
uyanıkça, “Tanrı misafiridir” diye pazarlanıp şehre sokuşturulan
ve her an “kentimizin üstüne yıkılma riski bulunan Suriyeliler”in ise önüne,
kimse bir kırmızı tabela koymayı düşünmüyor herhalde: “Dikkat Yıkılabilir…”
Böyle “lâf olsun diye konulmuş, küçük bir kırmızı tabelâ”,
Bir vukuat halinde, Valiliği kurtarır mı dersiniz ?
Bu “anlamsız ve anlamlı” tabelâların “bulunması ya da bulunmaması”,
veya doğru yerlere konulmamış olması, çok da üzmesin sizi…
Hele Memleketin “hâl ve gidiş”ine bakıp, “yoksa yıkılıyor mu?” endişesine hiç kapılmayın !
Çetin Altan Usta’nın, 1986’da yazdığı, “Dışı seni yakar, içi beni…” başlıklı makalesi,
Israrlı ve gizemli bir “enseyi karartmayın” telkinine, çok açık bir davetiyedir çünkü.
Çarpıcı finalini paylaşalım:
“…93 muharebesinin yedi yaşındaki bir ‘muhacir’iydi babaannem. İstanbul işgalinde Çamlıca kuytularındaki evden, Anadolu’ya Mehduh Şevket’i ve bazı yurtseverleri kaçırdığı için, işgal güçleri babamı tutuklayıp Bekirağa bölüğüne tıktıkları zaman, çevredeki susak ağızlı bir komşu, ölüm cezasına çarptırılanların infaz resimlerini, veremden ölmüş dört çocuğundan sonra sonuncusunu da işgal pençesine kaptırmış olan babaanneme göstererek: ‘Bakın sallandırmaya başladılar’, demiş. Binbir ıssızlığın dramında tek başına kalıp, bir gece de eve girmeye çalışan hırsızı et satırıyla kovalamaya kalkan o çomak kadar muhacir kızı, bir yaşam dilinden düşürmediği sözü tekrarlamış: - Doğru sallanır ama yıkılmaz -“
Öyle “lâf olsun diye sandıktan çıkarttığım bu köşe yazının ruhu”,
Bir vukuat halinde, Memleketi kurtarır mı dersiniz ?
Paylaş