Paylaş
Sahildeki ünlü Deniz Feneri’nin altında otururken,
sağdan soldan gelip geçen Türklerden duyduk; “darbe” lâfını ilk kez…
(Kara Şahin tipi Türk Askerî helikopterinin,
Dedeağaç havalimanına inmesine, daha yaklaşık 12 saat varken…)
Kaldığımız (şehrin tam içinde ve yürüyüş mesafesindeki)
“Aleksandropolis Camping”e döndük; koştura koştura.
Telefon hatlarında bir yoğunluk… Tek bilgi kaynağımız twitter !
Bitişikteki karavanın sahibi Georgeas geldi yanımıza;
“Geçmiş olsun” dedi. Onların kültüründeki yaygın sözcükle, “Cunta…” dedi.
Son derece sakin fakat sıcakkanlıydı. Ardından dostları da katıldı ona.
“Biz kardeşiz ! Herşeyimiz var. Gerekirse bütün yaz bile,
güven içinde kalabilirsiniz burada. Hemen dönmeniz gerekmez…” diye ekledi.
Gözümün önünden, benzer dönemlerdeki yaşanmışlıklar geçti.
Yurtdışına kaçanlar, yurtdışından memlekete dönemeyenler…
“Sınırın birkaç gün kapalı kalabileceği”ni konuştuk kendi aramızda.
Çok geçmeden, televizyon başına çağırdılar bizleri.
Cumhurbaşkanı açıklama yapıyordu.
Herkes, “bilgi kirliliği”nin farkındaydı.
Meseleyi, söylentilerin, “darasını düşerek” anlamaya ve yorumlamaya çalışıyorduk.
Yunanlıların “tam isabet” çıkarımlarını, ileride bir gün ayrıntılı yazarım.
Georgeas’ın yanında başka bir kampçı daha vardı.
O da lâfa karışmaya başladı; “Algılarınız yönetiliyor…” dedi.
“Döndüğünüzde, pek çok şeyin bir yanılsama olduğunu anlayacaksınız”.
“Siz kimsiniz ?” diye sordum; kendini, “ben illüzyonistim” diye tanıttı.
Güzel Ülkemin “zor günleri”ydi yine.
Keşke bu “mini yazı dizisi”ni, keyifli cümlelerle bitirebilseydim.
Gazeteyle haberleştim. Durum hâlâ “net” değildi ama, toz duman dağılıyordu.
Sabah erkenden yola çıktık. İpsala’da bir sorun yaşamadık.
İzmir’e geldiğimizde, televizyonlarda baş köşeyi, “yorumcular” kapmıştı yine.
Deprem, dış politika, futbol (ve benzeri alanlardaki…) otoriteleri az çok tanıyorduk.
Lâkin, “darbe konusunda uzman” bu kadar çok,
yetişmiş ve kıymetli insan kaynağımız olduğunu da görünce, göğsümüz kabardı doğrusu.
Dolayısıyla, benim ayrıca görüş bildirmeme gerek kalmadı.
“Aleksandropolis Camping”, “şehrin içinde” demiştim ya, (ironiye bakınız)
işte biz, tam da “Dimokratias - Demokrasi Caddesi”ndeyken olup bitti herşey.
İnciraltı meselâ; Bayraklı bilemediniz… Aziz Başkan’a selam olsun; daha ne diyeyim…
Nüfusu 50.000’den az (yazıyla elli bin) olan Kentin, tam ortasında, medenî bir yerleşke.
Son olarak, (krizde olduğu söylenen) Yunanistan’da,
motorkaravanla yaptığım yaklaşık 2000 kilometre boyunca,
şehir içi ve dışındaki yolların güzelliğine ve bakımlı hallerine hayran kaldım.
İzmir’e, (özelde Bornova’ya) dönünce, ağız dolusu iç geçirdim…
Siz anladınız onu !
Paylaş