Paylaş
50 seneyi aşkındır, bu arabaların meraklısı ve tutkunuyum.
Bagaj niyetine kullanılan, arka kutusunda büyüdüm.
Delikanlılığım, bunların direksiyonunda geçti.
O günleri bilenler; “Hâlâ mı aynı araba?” diye soruyor.
“Evet öyle... Amca’dan, baba’dan, anne’den yadigâr bu heves.
Biraz kızımda, biraz bizde, emaneti yaşatmaya çalışıyoruz...”
Soruları biraz çeşitlendirenler; “Parçası bulunuyor mu? Direksiyonu ağır değil mi? Ama kliması yok tabii, kaloriferi de ısıtmıyormuş” düzleminde devam eder.
Sonunda, “daha ne kadar bineceksin?” kavşağına geliriz.
O zaman, şu yanıtı duyarlar:
“Sahipleri ve ustaları, birer ikişer ölüyor. Birinden biri kalmayınca binilemeyecek herhalde...”
Bir Vosvos sahibi, “kırmızı ışıkta, çocuk ve yetişkin fark etmeden; kullandığı arabanın, parmakla gösterilmesine, ufak tefek lâf atmalara, hayranlık nidâlarına, park ettiğinde ‘abi satar mısın?’ diye fiyat soranlara, sileceğe, ‘satarsanız tâlibim...’ diye not sıkıştıranlara, ‘fotoğraf çektirmek için izin isteyenlere alışık olduğu için”; benzin istasyonuna girip de pompaya yanaştığında, her zaman gülümseyen bir yüzle karşılanıyor olmanın da konforuyla yaşar. Ama, madalyonun bir yüzü daha bulunduğunu, son aylarda fark ettim. Buna, “tasarımına gizlenmiş geleneksel bir avantajın bazı yan etkilileri olduğunu, kış aylarında deneyimledim...” demek de mümkün.
Otomobil kullanmanın, sadece “gaz ve fren” pedallarına indirgendiği, “aracın amaca dönüştüğü” ve daha da vahimi, “marka kültürünün içi boşaltılarak, sadece bir sosyal statü sembolü olmaya” evrildiği günümüzde yaşanan trajik yozlaşma, elbette Vosvos’ların dünyasını da vuracaktı, vurdu da... Servetin el değiştirmesi gibi, Vosvos’lar da el değiştirdi... Eskiden, “bir Kaplumbağa (Vosvos) kullanıcısı olmak, otomobil sahibi olmaktan çok daha fazlasıydı...” Bugün aynı araç, bir otomobil olmaktan çok daha azıyla, sadece “sevimli olmakla” yetinmek zorunda. Tabii, son sahipleri de...
Basit bir gözlem benimkisi... Önce “benzin mi abi?” diye soruyor pompacı.
Sonra, her benzincide, mutlaka birisinin dayısının da bir zamanlar
Vosvos kullandığı konuşuluyor, bunu duyup ve hayret ediyorsunuz.
Sonra, “tüp taktırdın mı? Kaç yaşında? Motoru arkada değil mi?” gibi sorular sıralanıyor.
Cevap vermeye, tadını çıkartarak, “senden büyük...” diye başlıyorum ben de...
Ve “yarım yüzyıllık” olduğunu söylediğimde, karşıdakinin şaşkınlığını görmek iyi geliyor.
Bu keyfe rağmen, fark ettim ki, başka bir arabayla yanaştığımda, pompacı kardeş mutlaka, “en az ön camı siliyor istemeden, ikiletmeden, kendiliğinden...” Ama, 50 yaşındaki bir Vosvos’u ağırlarken, bütün dostane karşılama, sohbet, “maşallah, kazasız belâsız, sağ salim...” temennilerine, sıcak iletişim ve ahbaplık ilişkisine rağmen “asla” kimse, hiçbir istasyonda, onun camını silmeye niyetlenmiyor.
Yani, modeli yüksek, markası havalı, “beraberinde itibar da satın alınmış” otomobillere sunulan doğal hizmet, “pompacılara bahşiş verilen günleri de görmüş, yaşını başını almış emektarlar” için akla gelmiyor. Attila İlhan’ın “İhtiyarlar Balladı”ndan dizeler takılıyor fikrime, “yumuşak bir kedere ufalıyor bakışlarım...” Ve anlıyorum ki, toplumun, “hafızası daha büyük sanal oyuncaklar”a olan ilgi ve talebi arttıkça, “hatırası olan gerçek şeylere karşı vefâsı” azalıyor, daha da azalacak...
Paylaş