Paylaş
“...O kadar müthiş besteler yapmıştır ki... Diğer bestecilerin eserleri şöyle ya da böyle yorumlanabilir ve ufak nüanslarla aktarılabilir, güzelliklerini biraz bozsanız da anlamlarını saptıramazsınız. Chopin’in bestelerini çalarken eserin ruhunu vermek zordur. Sadece onun eseri kökünden, özünden bütünüyle çarpıtılabilir. Bu yüzden sadece Chopin’e ihanet edilir...” diyor Andre Gide.
Bu bir Chopin yazısı değil ama, Liszt’e bile, “Senin eserlerini başkası çalmamalı” dedirtecek kadar muhteşem bir müzik yaratmış bestecinin, satır aralarında, “Festivalin Odeon-Efes’teki konuğu ve Piyanist filmindeki ellerin gerçek sahibi ‘Janusz Olejniczak’tan, ister istemez epeyce ‘rol çalması’nı hoş karşılayacağınızı umuyorum.” Artık olacak o kadar!
Hele ki, “...Adım adım en tepeye çıkıp, oradan boşluğa düşme hissi veren, dahası her çalınışında notaların naif düşüşüyle sersemleten noktürnler... Ashkenazy ve Rubinstein yorumları cennetten gelmedir. Her dinlediğinizde yeniden şaşırırsınız. Bestelediği ‘gece müzikleri’ kırılgandır, onun için Chopin gündüz çalınamaz... / ...Tüm karmaşıklığının içinde sadeye ulaşmaya çalışır. Aslında, doğaçlama yaptığının söylenmesine yol açan unsur da budur. Buna birdenbire sahip olmak isteyenler hiçbir vakit başaramazlar, çünkü bir işe sonundan başlanmaz. O, melodiyi her zaman dalgalandırır. Şu ağaçlara bakın. Yapraklarını rüzgâra bırakmış oyun oynuyorlar, onlara hayat veriyor. Halbuki yapraklar kımıldamıyorlar bile... / ...Chopin önerir, varsayar, sezdirir, sevdirir, inandırır; hiçbir zaman kesinlemez, kestirip atmaz...” diyenler...
Sadece solo piyano için eser yazan ilk besteci olması ayrıcalığını, “Piyanoyu piyano olarak kullandığı, piyano ile orkestrayı simüle etme anlamsızlığı yerine piyanonun özgün tınılarının derinliklerine inişi tercih ederek, bu güzelim âlete hayat üflediği için Chopin’dir zaten. Bir Chopin’i, orkestraya o eserin ruhunu, tınısını, sırrını kaybettirmeden uyarlayamazsınız; bu mümkün değildir. Çünkü bu adam, piyanoyu taklit ya da gösteriş amaçlı bir makine olarak değil, piyano olarak algılamıştır. Chopin piyanodur... / ...Kendisinden önce bestelenen tüm piyano eserleri, piyanoda çalınmaları için bestelenmiş –müziklerdir-. Chopin piyano müziğini yaratmıştır. Piyanonun milâdıdır. Tek bir enstrüman kullanarak, Mozart, Beethoven, Bach gibi en büyükler arasında yerini almıştır” fikrini taşıyan fanatikler varken...
Resital, sanıyorum sakin ve güler yüzlü bir sahnesi olan Janusz Olejniczak için de hayatının en değişik ve unutulmaz performanslarından biriydi. Çünkü, Chopin ve tabiatın tesadüfi sesleri, iç içeydi bütün gece. Ama inanın, biri diğerini asla bastırmadı. “Ne koyun sürüsünün çanları, ne Efes’li kedilerin sahne merakı, ne romantik dönem müziğine imrenen köpeklerin uzaklardan yaptığı katkılar... Ne de ışığa uçan pervaneler, kelebekler...” Uyum ve denge, ilâhi bir mimarînin varlığını açıkça hissettiriyordu. Hiçbiri dinginliği ve huzuru bozmadı. Anonsa rağmen gelişigüzel ateş eden “egoist deklanşörler hariç...”
Olejniczak bir Polonyalı... 1.5 saat süren resitalinde, Chopin kütüphanesinden, “Polonya ruhuyla seçilmiş” bir repertuvar ile Debussy’nin, bir piyanistin tüm teknik ve estetik yeteneklerini sergilemesini sağlayan prelütlerini seslendirdi. Yukarıda derlediklerimi 62 yaşın farkındalığıyla demlemiş bir sanatçıyı dinledik geçen salı akşamı. Olejniczak’ın, “bis” parçası olarak Astor Piazzola tangosunun hemen ardından çaldığı “Opus 53 Polonez”i seçmiş olması bile, mezarı Paris’te Pére-Lachaise Mezarlığı’nda olan Chopin’in kalbinin neden Varşova’da bir kilisede bulunduğunu açıklamaya yetti.
Salı akşamı Chopin’in müziğinde ilk kez bir şey daha fark ettim. Üst tonlarda ıhlamur kokusu, aşağılarda gizemli, uçucu bir tarçın ve belli belirsiz bir lâvanta... Yoksa bana mı öyle geldi? Olsun... Teşekkürler İKSEV...
Paylaş