Paylaş
Bunların ilki, Ali Poyrazoğlu’nun, “Ben bu hikayeyi birinci elden dinledim... O kumpanyanın Carmen temsilinde Don Jose’yi canlandıran tenor Celal Sururi’den..” diye sahnede anlattığı öyküdür.
“...Muhlis Sabahattin İstanbul’da Opera ve Operetler oynayan bir kumpanya kurmuş, 1930’lar... Carmen’i oynuyorlar... Turneye çıkmışlar. Trenle. İzmit... Ful çekmişler. Oradan Adapazarı... Havalar bozunca temsil iyi gitmemiş. Eskişehir tam felaket... Kar diz boyu, temsil bile yapamamışlar. Yapamayınca da otelde rehin kalmışlar iyi mi ? Beş lira lâzım. Beş lira da önemli para ha... Babam anlatırdı; Bebek Belediye’de 125 kuruşa faça masa donatılıp Müzeyyen dinlendiği günler. Kumpanya karalar bağlamış otelde mucize beklerken, haber duyuluyor; ‘Atatürk Ankara’dan trene binmiş Eskişehir’e geliyor...’ Şapka devrimi, o yıl çıkan ve kadınlarda peçeyi kaldıran kanunla tamamlanmış. Ata, tanıtmak ve anlatmak için dolaşıyor. Muhlis Bey lobide haykırıyor: ‘Atatürk arkadaşım. Parayı bulduk..’ Kostüm sandıklarını açıyor. İçinden bir frak çıkarıyor. Giyiyor... Doğru Eskişehir garına. Orada görevliler penguen kılıklı adama bakıyorlar. Biri, ‘Amerikan Sefiri olmalı’ diyor. Yol açıyorlar. Muhlis Bey en öne geliyor. Tren gara giriyor. Vagonun camı iniyor. Atatürk’ün şapkalı eli gardakileri selamlıyor. Sonra, iniyor aşağı, karşılayıcılara teşekkür etmek için. Bir bakıyor, karşısında yakın dostu Muhlis Sabahattin... Kollarını açıyor, ‘Muhlis !’, ‘Kemal !’ Sarmaş dolaş oluyorlar. Muhlis Bey iki cümleyle özetliyor: ‘Otelde rehin kaldık, Kemal. Beş lira lazım!..’ Atatürk ceplerini karıştırıyor, cüzdanı açıyor. Üç tek lira çıkıyor üzerinden. ‘Üç liram var, Muhlis!..’, ‘Beş lira lazım, Kemal...’ Atatürk yanındaki dört yıldızlı generale dönüyor: ‘İki liran var mı ?’ Paşa ceplerini karıştırıyor ve 1 lira uzatıyor; ‘Bu kadar var paşam...’ Atatürk ‘Dört lirayla idare et Muhlis’ diyor... ‘Beş lira, Kemal’ diyor, Muhlis Bey... Atatürk özel kalem müdürüne dönüyor bu defa. Hasan Rıza Soyak olmalı. ‘Bir lira bul’ diyor. Özel Kalem Müdürü ceplerini karıştırıp, beş kuruşlar, on kuruşlarla bir lirayı denkleştiriyor. Atatürk sonunda, Beş Lirayı Muhlis Sabahattin’e uzatıyor...”
“...Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus’tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin Özmen’dir. Bakan, makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır. Atatürk’ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk’ten gelen bir mektuptur. ‘...Yaver Bey ile size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukların, uygun göreceğiniz bir liseye parasız yatılı olarak kaydını yaptırın’... /... Bakan, maiyetindekilere, ‘Yaver Bey’in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve Haydarpaşa Lisesi’ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine Atatürk’ün ismini yazdırarak bana getiriniz’ der. Emir yerine getirilmiştir; Bakan da kısa bir mektup yazarak Yaver Bey’le Atatürk’e yollar... /... ’Muhterem Atatürk, Yaver Bey’le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğunda emirleriniz gereği Haydarpaşa Lisesi’ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum’. Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye telefon ederek: ‘Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı ?’ diyerek olayı anlatır. İnönü, Bakan adına özür dileyince de, ‘Yok... Özür dileme. Çok memnun oldum ! Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse...’ diye çıkışır...”
Bugün 23 Nisan 2018 çocuklar ! 3 vakte kadar seçim var ! Anne ve babanıza okuyun bu yazıyı... Oylarını verirken 2 kere düşünsünler...
Paylaş