Paylaş
BİLGİSAYARIN başına oturunca, neler geliyor insanın aklına. Çetin Altan’ın 1960’ta yazdığı ve “bugün canım yazı yazmak istemiyor”dan ibaret olan en kısa yazısını hatırlatmıştım da 2007’nin Ağustos’unda... Kendisini kaybettiğimiz haftanın çarşambasında, öğleden sonra telefon çalmıştı. “İsmail Sivri konuşuyor” diye başlamıştı. “Nihatçığım yazını okudum. ‘Ne yazsam acaba?’ diye başlık atmışsın. Çok hoşuma gitti. Ben de bazen böyle oluyorum. Dur bir arayım da hatırını sorayım dedim. Böyle sıkışınca seni arayacağım, ‘ne yazsam acaba’ diye soracağım; haberin olsun” demişti Sevgili Usta... Yıl 2013 oldu. Hâtırası önünde bir kez daha saygıyla eğilirken, bulutların üstündeki mekânına benzer ve buruk bir selâm daha yolluyorum:
Artık, Bu Zafer’i hak etmediğimizi düşünüyorum... Onun için, 30 Ağustos yazısı yazmayacağım...
8. İzmir GO Turnuvası
SİZ de “Bir taş daha güçlenmek, en derin mutluluktur” diyenlerdenseniz, bütün yapmanız gereken, GO oyunundan elde edilen kazanımlara göre adlandırılmış bir kategoriye dahil olmak:
“Aydınlanma, Uzun bir yaşam, Hayat Dersi, Başarılı İnsan İlişkileri ve Güzel Arkadaşlıklar...”
TGOD 2013 play-off puanlamasında 1. sınıf turnuva olarak yer alan “8. İzmir GO Turnuvası”, bu hafta sonu (31 Ağustos - 1 Eylül) Ege Üniversitesi 1 Nolu öğrenci yemekhanesinde gerçekleştirilecek. Önkayıtları kaçırdık diye üzülmeyin, siz sabah 09.00’a kadar gelin, gerisini dostlar halleder. Bu 8 yılın nasıl geçtiğini, emek verenlere sorun. Ben kendi hesabıma 10. yılı kutlamak için sabırsızlanıyorum.
Bir Fare’nin çağrıştırdıkları
İTFAİYE’den Montrö’ye doğru yürüyorum; Şair Eşref’in sağındaki kaldırımdan... Baktım karşıdan kocaman bir lağım faresi geliyor salına salına; bildiğiniz sıçan! 3-4 metre kala ikimiz de durduk. Küçük bir kedi büyüklüğündeki hemşehrimizden tedirgin olmadığımı söylersem yalan olur. Kaldı ki, “aşçı fare Ratatouille” kadar sevimli ve cana yakın olmadığı açıktı. Biraz bakıştık karşılıklı. “İkimiz de kim kime yol vermeli?” diye aklımızdan geçirdik sanırım. Sonunda kırık bir beton kapağının aralığından geldiği yere geri döndü. Saniyeler içinde başını delikten tekrar çıkartıp seslendi:
“Başkan’a selam söyle... Muhakkak aday olsun!”
Ben Walt Disney gibi, yetenekli bir adam olmadığım için bu karşılaşmadan bir Mickey Mouse efsanesi yaratamayacağım, animasyon tarihine geçecek bir fırsat çıkartamayacağım ortada. Ama bu “tesadüf”le, kaderin ne kastettiğini, benim ne anladığımı siz biliyorsunuz artık.
Orhan Seyfi bu işlere ne derdi?
Her akşam muhakkak tesadüfümüz
Yolumun üstünde yine sen varsın
Nedir bu durmadan gülümseyen yüz?
Vefâsız galiba çok bahtiyarsın...
Uzaktan gülersin, gülümserim ben
Bakışır geçeriz bir şey demeden
Bilmem ki bu garip gülümsemeden?
Ben ne kastederim, sen ne anlarsın?
Siyasetçilerin sahne performansı
HAYIR, beklentim sahneye çıkıp sanat yapmaları filân değil! Önce etkinliğe zamanında gelsinler. Sandalyelerini çekip, sürükleyip gürültü kirliliği yaratmasınlar. Ceketlerini kucaklarında tutabilirler; konserin ortasında şoför veya korumalarını çağırmasınlar. Sahnede çiçek verilmesi gerekenler, sanatçılardır. Birbirlerine çiçek vermesinler. Dünya çapındaki şöhretleri ayakta “sebilhâne bardağı” gibi bekletmesinler. Fırsatı ganimet bilerek nutuk atmasınlar, rol çalmasınlar. Hele hele bir sanat gecesinde, Atatürk’ün ticaretini hiç yapmasınlar. Yeter artık!
Paylaş