Paylaş
Üstünden 13 yıl, nice kurultay ve seçim geçmiş bu yazı öyle bir manifestodur ki, ironi, doktrin ve siyaset sosyolojisi adına, eşsiz bir klâsik olduğu gibi, her okuyuşta güncelliğini kaybetmemiş olduğunu gördükçe de şaşarsınız. “Kurultay için gösterdikleri çabanın yarısını seçimde göstermemiş olanların imza toplama çabasını gördükten sonra”, yazı hayatımda üçüncü kez, bir makalemin içinde, aynı yazının bazı bölümlerini değerli okuyucu ile paylaşmaya karar verdim. Bilesiniz ki, en azından İzmir’den böyle görünüyor:
“Kanguru talihsiz, kadersiz bir hayvandır. Doğar doğmaz annesinin önündeki keseye girer, 78 ay orada kalır, yer, içer, semirir, büyür, altını pisler... Tuvalet terbiyesi verilmediği için, oraya da pisler... Peki, kanguru yavrusunun pislediği yer nasıl temiz tutulur? Anne kanguruların kolları kısadır, sadece keseyi aralamaya yarar. Keseyi araladıktan sonra, kafasını oraya sokar, birikmiş yemek artıklarını ve bebek dışkılarını yalar, başını çıkarıp tükürür, sonra akan su arayıp yüzünü yıkar. Yani, talihsiz, kadersiz bir hayvandır kanguru... Burunları atıktan, boktan kurtulmaz...”
Sonradan, o yazının “genişletilmiş bir versiyonu”nu da yazdı kendisi. Eski yazıyı, ağaçkakan ve dinozorların da ilavesiyle zenginleştirerek... Kendi cümleleriyle: “Kafasını ağaçtan ağaca, taştan taşa vurduğu halde başı ağrımayan ağaçkakan... Beyninden kuyruğuna ‘öldün’ mesajı gidene kadar 12 milyon sene daha yaşayan dinozor... Burnu boktan kurtulmayan kanguru... Arkadaşlar benden sosyal demokrasi ve demokratik sol üstüne yazı yazmamı istediler de...” diyor. Ve bütün yazılarını, (hepsinden derlediğim) şu ortak açıklamayla bitirmiş:
“Bu bir soyut yazıdır, gündemimizden uzak, CHP’den ıraktır. Kimse üstüne alınmasın... Kafasını taşa çarpıp başı ağrımayan, ölmesine rağmen öldüğünü bilmeyen, burnu boktan kurtulmayan hayvanlardan söz ettim bu hafta... Aktif siyasetle ilgisi yoktur, soyuttur, zoolojiktir”.
Kriz yönetimi
Yıllar önce, bir sivil toplum örgütünün toplantısına davet edilmiştim. İçlerinde benim de yer aldığım birkaç konuşmacıdan, o günlerin gündemine uygun olarak “kriz yönetimi” hakkında önerilerde bulunması isteniyordu. Sıra bana geldiğinde, benden önce konuşanlar, neredeyse söylenecek her şeyi söylemişlerdi. Sadece şunları eklediğimi hatırlıyorum: “kadronuzda, her şey yolunda giderken, ‘neden her şey bu kadar yolunda gidiyor?’ sorusunu soracak birileri olmalı. Bu en güçlü kriz öngörüsüdür...” Milli gelirimiz yine artmış ya, aklıma düştü birden.
E-posta kutumdan
“Ben hep şuna inanırım: Allah cömertçe verirken, ‘Ben bunları zaten hak ettim’ demeyeceksin. Geri alırken de, ‘Neden benden alıyorsun?’ diye sorgulamayacaksın. Veren de o, alan da.
Bize sadece kabullenmek ve sabretmek düşüyor. Ayrıca, İngiliz atasözünü de unutma: ‘Hayat her şeyin tersini görecek kadar uzundur...”
Paylaş