Paylaş
Farklı yörelere göre değişik isimlerle ünlendiğimi, ‘çitlenbik, çedene, çitemik, çıtlık, çıtımık ve bıttım’ gibi isimlerimin de olduğunu, Attilâ İlhan’ın söylediği şiirdeki gibi, ‘Melengeç’ diye de çağırıldığımı… Her toprak yapısında yetişmeye elverişli olsam da, kuru ve yumuşak topraklarda daha iyi geliştiğimi; kırmızımsı bir çiçeklenmenin ardından oluşan meyvelerimin,
olgun hallerinde yeşil ve maviye döndüğünü, bilir misiniz ?”
“…Bazı kaynaklarda tam bir gençlik iksiri olarak işaret edildiğimi, adımın şifâlı bitkiler arasında geçtiğini, meyvelerimden kahve ve sabun yapıldığını, dallarımda oluşan reçineden elde edilen sakızın, bal ile karıştırılıp tüketilmesinin mide ve böbrekler için faydalı olduğunu, yapraklarımın çay gibi kaynatılıp içildiğini, vitamin ve mineraller bakımından hayli zengin sayıldığımı…’ bilir misiniz ?”
“12 İon kentinden biri olan ve ilk kez 1080’lerde kurulan ‘Teos’ta yaşıyorum; 100 yıldan fazla oldu… Seferihisar’a 5 km uzaklıkta bulunan ‘Antik Kent’te, Meclis Binası’nın (Bouleuterion) başucundayım…
Kulağıma öyle şeyler geliyor ki; öyle korkunç şeyler duyuyorum ki, ‘kazı heyeti’ne mâl edilen… ‘Meclis’e zarar verdiğini’ söylüyorlar köklerimin… Oysa ben ‘güneşi ilk gördüğümde bile’, taş taş üstünde değildi burada. İnanın, ben bir şey yapmadım; fotoğraf çekenlerin ‘kareleri’ni tamamlamaktan başka… Hem alıştık birbirimize, yaşayıp gidiyoruz şunun şurasında…”
“Dedikodular yükseldikçe şehirde,
Aydın Gün’ün ‘Telli Kavak’ şiiri uğulduyor kulaklarımda;
‘…Daday'ın Çiydere köyünde… / Bir gece sabaha karşı;
Veryansın ettiler baltayı ayak bileklerine Telli'nin…’ dizelerini hatırlıyorum.
‘…Uyanıverdi ilk vuruştan /Aman, dedi telli kavak; kıyman ! /
Sular bulandı ayaklarının ucundan / Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan; vurman…’
diye devam eder hani.
“Sonra… ‘Şair’in rüzgârla gelen sesini duyuyorum:
‘…Melengecin dalında çifte sığırcık diley, çifte sığırcık /
Ciğerime ateş değdi öley diley, öley gencecik…’ diye dertlenir ya…
‘...Melengecin dalında çifte saksağan’ olur ardından;
‘…çifte güvercin, çifte ispinoz…’ diye feryatlanır da,
‘…Kervanımız dizildi can gider can gider…’ diye nihâyetlenir ya…”
“En sonunda, Nâzım’ın ‘teslimiyeti’ ile kaçıyor uykularım:
‘…budak budak, şerham şerham bir ihtiyar da olsam…’ diyorum ve soruyorum:
‘…Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında’ söyleminin üstünden,
bunca yıl geçmiş de…
Bu hoyratlık durulmamış mı hâlâ ?”
Kimseler farkında değil, “Teos’taki Menengiç”in…
Kıymayın !
Paylaş