Paylaş
“90” dendiğinde...
Kastedilen;
Göğüs ve kalça ölçüsü değildir Raquel Welch’in!
Bir futbol maçının nizami süresi değildir;
yüzden on eksik, seksenden 10 fazla da...
Azami hızı gösteren bir trafik levhası da değil,
“X kuşağı”nın aramıza katıldığı söylenen takvim yılı da.
Yalnız 1 ve kendisi ile bölünebilen, birden büyük doğal sayı kimliği ile
ilk yüzde yer alan bir asal sayı da değildir.
“Sana bir sır vereceğim” adlı dizide kullanılan,
bilinmeyen bir ilin plakası da değildir;
uluslararası telefon konuşmaları için Türkiye’nin ülke kodu da.
Kendini, göbek havasının ritmine kaptırıp,
“atmış, yetmiş, seksen...” diye sayanların,
”yüüüüüz” diye bağrışmalarından bir önceki son nefes hiç değildir!
Onun için,
“Türkiye Cumhuriyetinin 90. yılı” dendiğinde;
nelerden bahsedildiğinin farkına varıp,
1923 ruhunun hatırına,
bilinç ve saygıyla ayağa kalkmalısınız...
“En büyük bayramımız, kutlu olsun!”
Âsaf’ın, “Birgün, benden şikâyet ettiğin ne varsa özleyeceksin” lâfını, bir kadına söylemiş olacağına pek ihtimal vermiyorum artık... 90 yıl sonra, kim “başına onun kadar taş düşsün” misâli örseliyorsa “Cumhuriyet”i, sanki onlara söylenmiş gibi geliyor bana...
Allegro ma non troppo…
Elimde, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın, (Birleşmiş Milletlerin Kuruluşunun 68. Yılına İthafen) geçen Cuma akşamı verdiği “Beethoven” konserinin programı var; 9. Senfoni seslendirilmiş. İzleyemedim ama gidenler, çok etkilendiklerini anlattılar. Eserin birinci bölümündeki akış için “allegro ma non troppo un poco maestoso” diye not düşülmüş. “Çok hızlı değil ama canlı, biraz da gösterişli” anlamına gelen bu terimi, Cumhuriyetin 90. yılı için, biraz kaygıyla tercüme etmeye kalkarsanız, sanırım; “neşeli ama pek o kadar da değil...” gibi bir karşılık uydurmak, çok da yanlış olmayacaktır. “Gösterişli” halinden ise bir şey kalmadı elde zaten... Tesadüfe bakınız ki, son bölümde, koronun okuduğu sözler, Schiller’in “Neşeye Övgü” eserinden alınmıştır. Beethoven’in bu eserine “Özgürlüğe Övgü” adını vermek istediği ama politik nedenlerle daha yumuşak olan şimdiki-bilinen adını koymak zorunda kaldığı söylenir.
Cevad Memduh Altar, Ludwig van Beethoven’in ölümünün 115. yılı vesilesiyle 18 Nisan 1942 Cumartesi günü, Ankara Devlet Konservatuvarı salonunda düzenlenen 9. Senfoni Konseri dolayısıyla yayımlanan kitapta yer alan yazısının bir yerinde şöyle diyor: “...Ciddi bir müzikle okunan ‘Milyonlar, eğilmeyin siz!’ sözleri ise, ‘yerlere kapanmaya ne hacet, kaldır başını göğe bak!’ ihtarından başka bir şey olmasa gerek.”
Klâsik müziğin hararetli bir meraklısı olmasanız bile, bu eseri bir kez başından sonuna dinlemenizi öneririm. Notalarla anlatılanın, aslında daha çok “Özgürlüğe Övgü” olduğunu hissedeceksiniz. Bu hali ve zamanlamasıyla repertuvar, İZDSO’nun “doğaçlama bir armağanı” gibi olmuş.
“Allegro ma non troppo”, aynı zamanda Haldun Taner’in de öykülerinden birinin adıdır. Büyük Usta’nın, öykünün sonlarında, “kadın denilen mahlûkun keman gibi, hattâ ondan da kaprisli bir enstrüman olduğunu, onun da olanca hüner ve güzelliğini ancak ve ancak, virtüöz ellerin emrine verdiğini öğrenişim çok sonralara, saçlarımın iyice bir dökülmeye başladığı devirlere rastlıyor” deyişini, Cumhuriyet’in 90. yılında yeniden yorumlamanızı rica ediyorum. Hiç değilse yeterince yaş yaşamış olanlara sesleniyorum; “hüner ve güzelliğini görebilmek için, Cumhuriyete hak ettiği emeği verdiniz mi?”
(9 Yaşındaki Bir Okurumdan...)
DOĞAN IŞIK
Bir zamanlar bir ışık doğdu,
Kalbimizdeki tahtlara ev kurdu.
Cumhuriyet kuruldu,
Unutulmaz bir anı oldu.
Unutulmaz anı,
Her yıl tazeleniyor.
Cumhuriyet bayramı geliyor,
Özgürlük kutlanıyor.
Bugün de o günlerden biri,
Kutlar yüzlerce kişi.
Nicedir bu bayramlar,
Geleceğin ateşi...
Berna TÜRKCAN
(Mürşide Akyüz İlköğretim Okulu / 4-A sınıfı)
Paylaş