Paylaş
Son yıllarda yazdığım “9 Eylül” yazılarına baktım. İçlerinden birinde şunları karalamışım: “9 Eylül sadece bir noktadır ama… Nokta her zaman bir son demek değildir !Adam Fawer’in deyişiyle, “Bazan, kendinden sonraki harfin büyük olacağını gösterir”. Gazi’nin “Anadolu İhtilâli“ne İzmir’de konulan nokta da bu sınıfa girer. Tarih, o büyüklüğü bugün küçük göstermeye çalışanları, hep “küçük adam” olarak hatırlayacaktır….”
Yetmemiş, “Vilâyetin balkonuna çekilecek bayrak” konusunda, “U dönüşü” yapılan sene, ben de herkes gibi, ilgili bakan’ın şehitlerimiz için “takdir-i ilâhi” demesine söylenmiş ve araya bir “başı dik bir hüzün öyküsü” sıkıştırmışım:“…1922’de Ankara’ya gelen ve Mustafa Kemal tarafından kabul edilen Buhara Halk Sovyetler Cumhuriyeti elçisinin getirdiği hediyeler içerisinde, üç adet kılıç vardı. Bu kılıçlardan biri Mustafa Kemal’e, biri Batı Cephesi kumandanı İsmet Paşa’ya, diğeri ise İzmir’e ilk girecek subaya verilmek üzere getirilmişti. Ve Başkomutan bunu, Meclis kürsüsünden duyurmuştu… / ‘O subay’a, Mustafa Kemal Paşa, İzmir’e gelişinden iki gün sonra, ‘İzmir’? soyadını, 15 Eylül’de de ‘üçüncü kılıç’ı verdi. 1951 yılında öldü. Eşi Siret Hanım, ?üçüncü kılıcı,?İzmir de açılması planlanan İnkîlap Müzesine verilmek üzere İstanbul Valiliği’ne teslim etti. (Kılıcın akıbeti bilinmiyor). O subayın, Bu topraklarda,‘Türk Bayrağı asılsın mı, asılmasın mı ?’ tartışmalarını ‘görmeden ölmesi’, ‘lûtf-u ilahî’dir. ‘Takdir-i ilâhi’ ise Vilâyet’in balkonuna Türk bayrağını çeken o yüzbaşının, ‘Şerafettin’ adını taşımasıdır. ‘Şerafet’, ‘şerefli olma’ halidir; kısaca şeref… Nurlar içinde yatsın, ‘Şeref’ elden gidince, ‘takdir-i ilahî’, işte bugünkü gibi tecelli ediyor…” Bir başka yıl, “9 Eylül’ler”i sıralamışım:
“1921-Sakarya Savaşı'nda Mustafa Kemal Paşa, bazı komutanlarla Yunan birliklerinin mukavemetinin kırıldığı Zafertepe'ye gelerek, Yunan Ordusunun durumunu inceledi. / 1922 - Yunan ordularını önüne katan Türk orduları İzmir'e girdi.İzmir'in Kurtuluşu. / 1923 - Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu. / 1933 - Sergi’den Fuar’a uzanan yolda, "9 Eylül Panayırı", Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından açıldı…”Sonunu, “üzerinden nice 9 Eylül’ler geçti… Ve İzmir, bir daha hiç bu kadar mutlu olamadı…” diye bağlamışım. Bu yıl, daha önce yazdıklarıma bir açıklık getirmek, hattâ “noktadan sonrası”nın anlamını vurgulamak için, yazdıklarımı düzeltmek istiyorum. 2013’te kaleme aldığım “İzmir Manifestosu”, neden hâlâ ”9 Eylül’ün sadece bir başlangıç” olduğunu tarife yetecektir. Çünkü;
İzmir gibi… (demek);
Güneş gibi demek; ışıklı, “Gölgesiz…”
Yakmak için değil, Isıtmak için donanmış !
Ay gibi, parlak, bulutsuz…
Aymaz değil, “Aydın”.
Karanlığı sevmez, gerekirse mehtap...
Fazladan, “Aydınlık…”
Çünkü “Şeffaf”, içi- dışı bir; Ve belki de onun için,
güne “Günaydın”la başlamasını bilir…
Deniz gibi, kâh sütliman, kâh dalgalı…
Sakınan değil, bereketli.
“Paylaşımcı”, üretkenlik faslında…
Ve bilen bilir; lâciverdin koynunda,
bir “Sakin Güç”tür aslında…
Gökyüzü gibi; kapalı değil, örtüsü filân yok !
Gizli – saklı bilmez; Ve belki de onun için,
hatayı görmez de “Hoşgörmeye bakar” gözleri…
İmbat gibi; ferahtır, tazeler.
Gelenekten akla doğru eser…
Ve belki de onun için, durduğu yerde,
“Demokrat” yapraklar bırakır.
Ve Nihayet… Zemberek gibi; dolar boşalır…
“Mişli geçmiş”ten uzak, “Geleceği kurmaya tâlip…”
Paylaş