Paylaş
“...8 Eylül 1941’de Nazi birlikleri Leningrad’ı kuşatırlar, dünyayla olan bağlantısını keserler. ‘St. Petersburg dünya yüzünden silinmeli’, der Hitler. Plânı, teslim olana kadar Leningrad’ı top ateşine tutmak, hava saldırısıyla bombalamak ve açlığa mahkûm etmektir. Bunları yapar da. 3 yıl boyunca şehirden 1.4 milyon kişi tahliye edilir, 1.5 milyon ise ya açlıktan ölür ya da başka nedenlerden. 1944 Ocak ayında kuşatma sona erdiğinde şehirde sadece 700.000 kişi kalmıştır.
Ünlü besteci Dimitri Şostakoviç şehrin savunmasına katılmak amacıyla Leningrad’dan ayrılmaz, siper kazar, yangın gözlemciliği yapar. Bir yandan da Leningradlılara moral verecek yeni bir senfoni üzerinde çalışır. Yöneticiler, Leningrad’ın kültür ortamındaki seçkin müzisyenleri şehirden gönderince senfoniyi hazırlama görevi, ikinci sınıf bir radyo orkestrasının şefi olan çekingen, sorunlu ve pek sevilmeyen Elias’a verilir. Elias ve savaşın tükettiği müzisyenlerden oluşan derme çatma orkestrası, Şostakoviç’in Leningrad Senfonisi’ni çalacaktır. Dayanılmaz koşullar altında, açlıkla, soğukla, bombardımanlarla, yangınlarla, ölümlerle geçirilen 3.5 yılın, yaratıcılığın savaşa üstünlüğünün, müziğin ve umudun hayatları nasıl kurtardığının öyküsüdür Orkestra Şefi...”
Bu iki paragraf, daha geçen ay raflara çıkan kitabın arka kapağından alınma. Ön kapakta ise, Şostakoviç’in 1942’de söylediği şu sözler var: “Yedinci Senfonimi, faşizme karşı savaşımıza, düşmana karşı mutlaka sağlayacağımız zaferimize ve şehrime, Leningrad’a ithaf ediyorum...”
Yazar Sarah Quigley, 7. Senfoni’nin (Leningrad Senfonisi) yazılışını, 872 gün süren ünlü Leningrad kuşatmasının parlak bir izdüşümü olarak kurgulamış, “Orkestra Şefi”nde... Çar I. Petro tarafından, 1703’te Rus Çarlığı’nın Avrupa’ya açılan kapısı olması amacıyla kurulan St. Petersburg (Sankt-Peterburg), 200 yıl Rus Çarlığı’nın başkentliğini yaptı. İç Savaş sırasında Petrograd, Sovyetler Birliği döneminde ise Leningrad olarak anıldı. Bugün ilk adına dönüldü... (Dostoyevski’nin romanları Suç ve Ceza, Ezilenler ve Beyaz Geceler de bu şehirde geçer).
Romanın 11. dipnotunda, şehir kastedilerek, Şostakoviç’un ağzından duyduğumuz bir cümle var ki, sanki tek başına bir roman: “Hayatımın tamamının basso ostinato’su...” “Basso ostinato” ya da Türkçe karşılığıyla “direngen bas” (çok sesli müzikte bir bestenin en alt partisinde takrarlanarak, asal bileştirici öge işlevini gören melodik kalıp) demek. Sadece bu ifade bile kitabı okuyanları alıp kimbilir nerelere götürecek? Bende öyle oldu meselâ...
Gezi Parkı protestoları ile ortaya çıkan “#diren” kalıbının önemini tekrar çekti çıkarttı belleğimden. Bu yazıyı da “kitabı tavsiye etmek” için yazmadım. Sanatçılara seslenmek için yazdım; kim olursa olsun, şair, yazar, besteci, tiyatrocu, kim olursa olsun... Güzel ülkem, nasıl olsa atlatır bu günleri. “İz bırakın! Rezilliklere tarih düşün... Eserleriniz bu dönemin silinemez, değiştirilemez, unutulmaz ve unutturulamaz –gizli- tarihi olsun...”
Tarih, bugün “kentlerin isimlerini” değiştirenleri hatırlamıyor bile... Ama Şostakoviç, “Leningrad Senfonisi” her çalındığında yanı başımızda direniyor. Sanat hakkınızdan gelecek; “er ya da geç...”
Paylaş