Paylaş
Yalnızca gerçeğe gözünü kapatmakla kalmayan, gerçeği çarpıtan, göz göre göre seçmenlerinin aldatılmasına aracı olan gazeteci ve televizyoncuların durumu hepsinden acı.
Bir de sözde objektif yayıncılık yaptığını söyleyen, kimseyi de beğenmeyen Halk TV’nin, sıradan bir gazetecilik faaliyeti olan basın ve grup toplantılarını yayınlama karşılığı CHP ile bir sözleşme yaparak işi para ilişkisine çevirmiş olması, şimdiden basın tarihine “rezalet” olarak geçti.
BESLEME HALK TV, TELE1, KRT
Siyasi rakip olduğu için CHP’ye yakın medya tarafından sürekli hedef alınan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce tam bir yıl önce bunların ipliğini pazara çıkarmıştı aslında.
İnce, “Halk TV, Tele1, KRT, CHP’den ve İYİ Parti’den her ay düzenli maaş alıyor. Miktarlarını bile söylerim. Son zamları bilmiyorum ama. Bizi haber yaptıkları zaman ‘Maaşı keseriz’ diye tehdit ediyorlar.
‘Biz sözleşme yaptık” diyorlar. Utanmazlığın bu kadarı olur. Maaşın adını sözleşme yapmışlar. Hizmet satın alıyorlarmış. Haraca bağlamışlar bütün muhalefet belediyelerini. Her bir belediyeden haraç alıyorlar resmen. Aylık maaş alıyorlar. Besleme basınsınız siz” diye eleştirmişti.
Tele1’in sahibi Merdan Yanardağ da Muharrem İnce’nin iddiasını şu sözlerle doğrulamıştı:
“Tele1 ve tüm televizyon kanallarının gelirleri, reklam ve sponsorluk gelirleridir. Biz bazı hizmet satış anlaşmaları yapıyoruz, bunların içinde siyasi partiler de var. CHP ile zaman zaman yaptığımız anlaşmalar var. Onların mitingini canlı olarak yayınlıyoruz ve bunun karşılığında bir bedel alıyoruz.”
CHP yönetiminin belgesi de ortaya çıkan Halk TV ile yaptığı sözleşmeyi iptal etmesinin açıklanmasıyla adeta yer yerinden oynadı. Sahte bir şaşkınlıkla CHP ile Halk TV’nin sözleşme yapması eleştirileri, “kandırıldık” lafları ortalığı kapladı.
PKK/HDP’YE NE SÖZÜ VERDİ?
Sadece bu değil, Kılıçdaroğlu’nun, 14 Mayıs seçimlerinden sonra Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile imzaladığı ve seçimin kazanılması halinde üç bakanlık ile MİT’i vermeyi taahhüt ettiği gizli protokol “Yanıltıldık, kandırıldık” laflarıyla bir hakaret dalgası daha yarattı.
Hele CHP’ye yakın kanalların ekran yüzü Fatih Portakal’ın gizli protokolden söz ederken, “Fena halde kandırılmışım/şız” tweet’i sahte bir “etik” tartışmasının en ucuz parçası oldu.
O ve diğerleri hep bir ağızdan “Yanıltılmışız, aldatılmışız” naraları atıyorlar.
Oysa Kılıçdaroğlu KHK’lıları devlette göreve iade edeceğini söyleyip FETÖ’ye destek açıklaması yaptığında, PKK’nın siyasi kolu ile açık açık iş ve amaç birliği yaptığı günlerde hiçbirisinin aklına “etik” konusu gelmemişti.
Onu bırakın, PKK/HDP’li Sırrı Sakık’ın “Bizim hesabımız mevki, makam değil... Binlerce arkadaşımız içeride, on binlerce arkadaşımız sürgünde. Geri dönüş başlamalıdır cezaevinden, sürgünden, nerede olursa... Kılıçdaroğlu da açık ve net olarak önümüzdeki dönem ne yapacağını kamuoyu ile paylaşmalıdır. Kapalı kapılar ardında söylenenlerin, kamuoyuna da bunların deklare edilmesi gerekir” dediğinde aralarından hiçbirisi, “kapalı kapılar arkasında” neler olduğunu sormadı, merak etmedi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık CHP iktidarında söylediği sayısız yalanın üzerinde durmayan, hatta gerçek dışı açıklamalarını yayarak ortak olanlar, şimdi Özdağ ile yaptığı gizli protokol üzerinden ahlak dersi verip ellerini yıkıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu da daha önce “satılmış gazeteciler” diye kullandığı ifadeyi “...Köşe yazarları üzerinden parti içi meseleler tartıştırılıyor. Ben kimin, nereden, ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum” diyerek bir ileri boyuta taşıyor.
Peki bu medyacılar, yıllarca CHP’ye yakın kanallarda boy gösteren Fatih Portakal’ın “Fena halde kandırılmışım/şız” tweet’inde olduğu gibi “kandırılmak” üzerinden kendilerini temize çekmeye çalışırken geçmişte yaptıklarını unutturabilirler mi?
HER YALANIN ORTAĞI BESLEME MEDYA
Portakal’ın tweet’ini sadece örnek olsun diye hatırlattım, yoksa ortalık, onun gibi çok sayıda sanki “kandırılmışım” numarası yapan medyacıdan geçilmiyor. Kılıçdaroğlu geçmişte kaç yalan söylediyse hepsi de bunlara ortak oldular.
Sadece bir iki örnek vereyim...
Fetullahçı Terör Örgütü, 15 Temmuz darbe girişiminde başarılı olamayınca “Darbe değil tiyatro, senaryo ve kontrollü darbe” dediler. Kemal Kılıçdaroğlu da 15 Temmuz’a “Kontrollü darbe” dedi. Hatta bu konuda rapor hazırladılar. İki yıl sonra bunu tekrar etmediler, üçüncü yılında 2019’da “darbe” demeye başladılar. Kılıçdaroğlu geçen yıl “Darbeyi beraber durdurduk” bile dedi. Bu yalanı yıllarca dillendiren medyacılardan hiçbirisi bu fikir değişikliğini sormadı bile.
Verebileceğim o kadar çok örnek var ki... Sadece iki ay önce yapılan seçimler sırasında, dört cumhurbaşkanı adayından Muharrem İnce’nin çekilmesi için CHP başta olmak üzere Millet İttifakı çevrelerinden olağanüstü baskı yapıldı. Bunun için Muharrem İnce ve ailesine yönelik inanılmaz iftira ve linç kampanyalarına tanık olduk. FETÖ’cüler sahte dekont, montaj kumpası da kurdu. Sonunda elbirliği ile amaçlarına ulaştılar. İnce adaylıktan çekilirken FETÖ’cüleri, PKK’lıları, genel merkez ve belediye beslemelerini suçladı. Peki Kılıçdaroğlu ne yaptı?
Montajın arkasında “Rusların” olduğunu söyledi. Kremlin yalanlayınca “Elimde delil olmasa söylemezdim” dedi. Ama o gün bugündür delilleri ortaya çıkarmadı.
Kılıçdaroğlu’nun ve CHP çevrelerinin Muharrem İnce’ye yaptığı linç, iftira ve hakaret kampanyalarına katılan gazeteci ve televizyoncular aradan geçen iki ay içinde ona bir kez olsun delilleri sormadılar.
Çünkü Kılıçdaroğlu söyledi, onlar yalanı yaydı. O yüzden, yanıldım, aldandık, aldatıldık laflarına bakmayın, hepiniz bu yalan rüzgârının ortağıydınız...
Paylaş