Paylaş
En kötüsü bunlardan bazıları, cinayetteki rolü ortaya çıkmış Fetullahçı Terör Örgütü’nün istihbaratçılarının parmağında oynattığı gazeteci, yazarlar olacak.
Hrant Dink cinayeti, Fetullahçı Terör Örgütü mensubu istihbaratçı polislerin, 12 Haziran 2007 günü başlayacak olan Ergenekon kumpasına, yurtiçinden ve yurtdışından kamuoyu desteği yaratmak için 19 Ocak 2007 günü işlenmesine göz yumduğu, işlendikten sonra da delillerini karattığı bir suikasttır.
TAM BİR İSTİHBARAT OPERASYONU
Nitekim, cinayetin hemen sonrasında kelimenin tam anlamıyla dünya ayağa kalkmış, daha ilk andan itibaren cinayetin “Atatürkçüler, milliyetçiler, ulusalcılar” tarafından işlendiği algısı oluşturulmuştu.
Cinayetin planlanması, icrası ve soruşturması tam bir istihbarat operasyonuydu. FETÖ’cü istihbaratçılar, ellerinde şemalar, kırpılmış ifadeler, sonradan sahiplenmedikleri sahte dokümanlarla bu süreci yönetirken kendilerini görünmez hale getirdiler.
Bunların başında ise FETÖ mensubu Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ve C Şube (Sağ Terör ve Azınlıklar Masası) Müdürü FETÖ’cü Ali Fuat Yılmazer geliyordu.
Sadece cinayetin planlanması, icrası ve soruşturması değil, gazetecileri kullanarak algı yönetimi de ellerindeydi.
KUMPASIN ORTAĞI GAZETECİLER
Yani Dink’in öldürülmesi, FETÖ’cü istihbaratçıların, Ergenekon operasyonuna başlamak için işlenmesine göz yumduğu, kullandıkları bazı gazeteciler aracılığıyla karartmaya çalıştığı bir cinayettir.
Bu başlığı daha önce de kullandım ve tekrar etmekten vazgeçmeyeceğim. Hrant Dink suikastı, dünya basın tarihinde örneği olmayan biçimde; gazetecilerin karartmaya çalıştığı bir gazeteci cinayetidir.
Hrant Dink 19 Ocak 2007’de öldürüldü, 12 Haziran’da Ergenekon operasyonu başladı, 2008 yılında ilk Ergenekon iddianamesi yazıldı.
Akıl tutulması yaşayan sözde gazetecilerin sözde arkadaşlarının aklına, “Madem Dink’i Ergenekon öldürdü; neden Dink cinayeti davası Ergenekon davası ile birleşmiyor ya da Ergenekon’da yargılanan bazı isimler neden Dink cinayeti davasında sanık yapılmıyor?” sorusu bir türlü gelmiyordu.
Ya da akıllarına getirmek istemiyorlardı. Çünkü o zaman parçası oldukları kumpas operasyonları çökecekti.
CİNAYETTE, SORUŞTURMADA, YARGILAMADA FETÖ
Eğer Dink cinayeti davası ile Ergenekon davası birleşseydi FETÖ’cü istihbaratçı Ramazan Akyürek’in “Yardımcı İstihbarat Elemanı” diye Emniyet’e aldığı ve cinayeti organize eden Erhan Tuncel de Ergenekon sanıkları arasında yer alacaktı. Bu durumda Erhan Tuncel’in bağlantıları, cinayetin arkasındaki FETÖ parmağını ortaya çıkaracaktı. O yüzden itinayla Dink cinayeti dosyası ile Ergenekon dosyasını birbirinden uzak tuttular.
Hatta FETÖ’cü hâkimler 2012’de Dink cinayetinde “Örgüt yok” kararı verirken, Erhan Tuncel’i de cinayetten beraat ettirdiler.
ALTAN, ÇONGAR VE TARAF’IN ROLÜ
Tüm bunlar, sözde Hrant Dink davasını takip eden gazetecilerin gözü önünde yaşandı. Ama onlar cinayeti aydınlatmak yerine, FETÖ’cü istihbaratçıların kuklası olmayı seçtiler. Basın yoluyla bu cinayeti karartma girişiminde iki kesim başrolü oynadı.
Birincisi, kendisini Hrant Dink’in arkadaşı diye tarif eden Fetullahçı Terör Örgütü’nün işadamlarından Başar Arslan tarafından finanse edilen ve Ahmet Altan ile Yasemin Çongar’ın yönetimindeki Taraf isimli gazetede yazan bir grup.
İkincisi de, FETÖ üyesi istihbaratçı polisleri aklamaya çalışan ve hakkında Dink cinayetini karartma nedeniyle yakalama kararı bulunan firari Adem Yavuz Arslan ve tutuklu Bayram Kaya gibi örgüt elemanları. Bir de Nazlı Ilıcak gibi FETÖ’cülerin eline tutuşturduğu yalanları köşe yazısı, kitap haline getirenler var elbette.
Bu arada, FOX TV’nin haber müdürü çifte Bylokçu FETÖ mensubu Ercan Gün’e özel yer açmak gerekiyor.
Cinayetten bir hafta sonra, Erhan Tuncel’in Trabzon Emniyeti’ne bağlı istihbarat elemanı olduğu ortaya çıkmıştı. Bunu kamufle etmek için, Ercan Gün devreye sokuldu. Katil Ogün Samast’a ait Samsun’da çekilen görüntüleri İstanbul’da almasına rağmen kendi deyimiyle “Samsun’da Jandarma’dan aldığı algısı yaratmak” amacıyla yaptığı haber, tam bir FETÖ operasyonuydu. Böylece, zihinlerde Dink cinayetiyle Jandarma arasında bağlantı güçlendirilmiş oluyordu.
15 YILDIR AYNI GERÇEĞİ HAYKIRIYORUM
Ben ise hayatımı değiştiren Dink cinayeti dosyasını yazdıkça: “Dink’i Atatürkçüler, ulusalcılar yani Ergenekon öldürdü” diyenler, “Cinayetin arkasında Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek başta olmak üzere FETÖ’cü istihbaratçılar var diyen Nedim Şener’in amacı cinayeti aydınlatmak değil, Ergenekon operasyonunu yürüten polisleri yıpratmaktır” konulu yazılar, kitaplar yazmaya başladılar.
Çünkü, yazdığım haber, yazı ve “Dink Cinayeti ve istihbarat Yalanları” ile “Kırmızı Cuma” kitapları, yarattıkları algıyı, oyunlarını ve kumpaslarını bozuyordu.
En kestirme yolu, yönettikleri dosyanın içine adımı karıştırıp “Nedim Şener, Ergenekoncu” diyerek tutuklamaktı. Öyle de yaptılar.
Ama tüm planlar gibi, Dink cinayeti etrafındaki ördükleri kumpas 17/25 Aralık 2013 operasyonlarının sonucunda çöktü.
25 Aralık soruşturma savcısı FETÖ mensubu Muammer Akkaş’ın görevden alınmasıyla elindeki Dink cinayeti soruşturma dosyası başka bir savcıya verildi.
Dosyanın kapağı açıldığında da, 2007’den beri yüzlerce haber, yazı ve kitaplarımda yazdığım belgelere dayalı gerçekler, suikastı aydınlatılmasında rol oynadı.
O yüzden 15 yıl sonra cinayeti karartmaya çalışan sözde gazeteciler suskun, ben hâlâ aynı gerçeği alnımın akıyla bugün de tekrar edebiliyorum.
Paylaş