Paylaş
Ankara’nın, az bilinen ama ilk sanat müzesi. Müzede bir büstü bulunan -aslında heykeli dikilse yakışır- Köy Enstitüleri’nin mimarı Hakkı Tonguç’un adıyla açılmış. Yıllar önce tekti, şimdilerdi iki müze olmuş! Üniversitenin kütüphane binasının en üst katında bıraktığım Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi de buraya alınmış. Gezenler ‘bir kerede iki kuş vurmak’ gibi düşünebilir ama bu durum bazı eserlerin depolara kaldırılmasına neden olmuş.
Tarihte bu ay yitirdiğimiz anıtsal yapının mimarına ait Mimar Kemalettin bölümü küçülmeden nasibini almış. Yıllar önce kızım ve arkadaşlarını götürmüştüm; yerlerde minderleri veya sunum perdesiyle müzenin en geniş ve hareketli bölümüydü. Koca salonu çocuklar keyifle gezmiş, sunum izlemişlerdi. Yeri daralmış, sergilenenler eksilmiş. Özel eşyaları da ailesi tarafından alınmış, Mimarlar ve Mühendisler Odası’na verilmiş.
Müze, önceki yıllar önce gazetede çıkan “Müzeye mi alındı, depoya mı kaldırıldı” başlıklı bir haberle gündeme gelmişti. Ankara’nın simgelerinden sayılan Zafer Anıtı’nı yapan Heinrich Krippel’e ait kocaman iki nü heykel geçtiğimiz yıllarda sergilendikleri yerden kaldırılmıştı. Tahmini 90 yıllık olduğu düşünülen heykellerin yeni bir “Az çekmedi bu periler!” öyküsü olup olmadığına, ben yazayım, siz karar verin:
* İlk bilinen yerleri Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü önü. Okul, Görme Engelliler Okulu’na dönüştürülünce heykeller için “Burada olmaz” kararı verilmiş.
* Resim İş Bölümü’nün dışına taşınmışlar. Ankara’nın her zaman değişebilen hava koşulları değil ama değişen başka koşullardan olsa gerek yine yerleri beğenilmemiş.
* Resim İş Bölümü’nün içine taşınmışlar. On yıllarca orada durmuşlar.
* Geçtiğimiz yıllarda oradan da taşınmışlar. Müzede mi acaba dedik, yok! Göremedik, depodalarmış.
Devlet Resim Heykel Müzesi’nde bile bu boyutta veya benzer bir eser yok. Bence, Krippel’e ait, 2.5 metre ve 2.5 tonluk iki heykel, her müzede ziyaretçi çekme garantilidir.
Müze’de sevgili Turan Erol ve rahmetli Adnan Turani gibi Gazi’de hocalık yapmış sanatçılardan birer örnek var. Eserlerden biri de müzenin kurucu müdürü Azimet Karaman’a ait. Karaman hoca, mütevazı bir insan, sormasaydık, bir köşeye koyduğu heykelini bize göstermeyecekti.
Müzede, Ankara’ya en çok eser kazandıran sanatçılar listesinde başlardaki Heykeltıraş sevgili Metin Yurdanur’un dört eseri bulunuyor. Üçlü ve tekli olarak değerlendirilebilecek dört eserin tamamında kadın figürü var. İlki üç güzel öğretmen büstü: Hidayet Telli, Nevide Gökaydın ve Mürşide İçmeli.
Hepsinin ortak özelliği Gazili sanatçı ve öğretmen, hatta Metin Yurdanur’un hocaları olmaları.
Özetle.
Telli; sanatçı ve öğretmen. Enstitünün ilk dokuz asistanı arasında yer aldı, Viyana’da eğitim gördü, ebru sanatı ve cilt üzerinde önemli çalışmalar yaptı, 19 Mayıs bayramlarının ilk koreografisini hazırladı.
Gökaydın; ressam, grafikçi ve öğretmen. İngiltere’de litografi, gravür ve seramik konularında çalıştı, sergi açtı. Folklor, köy hayatı ve soyut eserler verdi. 1958’den sonraki Devlet Resim ve Heykel Sergilerine, yurt içi ve dışında ortak sergilere katıldı.
İçmeli; özgün baskı, grafik sanatçısı ve öğretmen. Madrid Güzel Sanatlar Akademisi ve Londra’da eğitim gördü. Profesör oldu. Çok sayıda ödül aldı. Devlet Resim ve Heykel Sergileri seçici kurul üyeliği yaptı.
Yurdanur hoca, hepsini yitirdiğimiz hocalarının büstlerini yaparak “Vefa, sadece bir ilçe adı değildir!” sözüne bir örnek vermiş. Müzeye bağışlamış. Bize de Sevgili Yurdanur’a selamla, öğrencilerine birer anne şefkatiyle yaklaşan, Cumhuriyetin aydınlık öğretmenlerini anmak düştü.
Sanatçının Müze’deki diğer eseri “Yer Silen Kibele”. Kibele, kökeni vaktiyle bu topraklarda yaşayanlara dayanan bir Tanrıça. Analığı, üremeyi, dişiliği, hayatı simgeliyor. Sizi bilmem ama Yurdanur hocanın kendisi soruyor;
“Bir Tanrıça yer siler mi?” ve okkalı bir soru daha ekliyor:
“Kadınlarımız birer Tanrıça ve biz onlara neleri reva görüyoruz?”
Gezin bu müzeyi. Belki Krippel’in eserlerini de görür, bana da haber verirsiniz! Güzel yürekli öğretmenlerin, kadınlarımızın, annelerimizin kıymetini bilmemiz için ders veren eserleri kaçırmayın. Bir söz var: “Bir milyon çiçeğim olsa, yaptığı milyonlarca şey için hepsini anneme verirdim.” Eşimle, anca mezarlarını süsleyebiliyoruz. Annesi, babası sağ olanlar kıymetini bilsin çiçek vermenin, o mübarek elleri öpmenin...
Paylaş