Paylaş
Her biri zamanında Ankara meydanlarının isimleriymiş. Atpazarı “Bayramlık Ankara” turlarımızın son gün mekânı. Eşimle gittik. Arabamızı Aslanhane Camisi önüne park ettik. Park ettiğimiz yere saydığım tüm meydanların olduğu zamanlarda gelenler atlarıyla gelir, atlarını hanlara bırakırlarmış. Atlarını “park” ettikleri yerdeki görevlilerinin elinde “değnek” olurmuş. Otoparklardaki görevlilere bugün ne deniyordu sahi?
* * *
İlk durağımız önce alaylı, sonra Ege Heykelli Şerif Akşit’in çalıştırdığı Akşit Sanat. Akşit, müzelerdeki tüm eserlerin bire bir kopyasını yapabiliyor. Korunmaya alınan ancak görülmesi istenen eserlerde sıkça uygulanan yöntemin sanatçısı yani. Bir süre öncesine kadar tüm müzelere, içinde bulunan eserlerin küçük kopyalarını yapıyormuş. Önceleri müzelerin hediyelik eşya bölümünde satılıyorlardı. Akşit, müzelerdeki hediyelik eşya satış işini önceden müzeyi koruma ve yaşatma dernekleriyle doğrudan yaptıklarını anlattı. Sonra bu işin farklı işletmelere devredildiğini anlattı. Aracı firmalardan sonra ürünlerinin fiyatlarının yükseldiğini, kendilerinin de ürün vermeyi durduğunu belirtiyor.
Müzelerde gördüğünüz eserleri, burada bulabilirsiniz. Hemen yakındaki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki Bereket Tanrıçası burada satışta örneğin. Akşit, Müze içinde ve dışında kullanılan ve sergilenen malzemelere imza atmış. Orta salondaki sfenksli kaidede bir baş, çivi yazısı tabletlerle dolu küp, buhurdanlığın eksik Urartu aslanı müzede sergilenen eserleri. Dükkanının biraz ilerisinde, Pilavlıoğlu Hanı’nın yan duvarlarında bitişik düzen dükkanlar devam ediyor.
* * *
Pilavlıoğlu Hanı, Ankara Kalesi’nin kapısının önündeki meydanda. 16 veya 17. yüzyıldan kalma Vakıf hanlarından. İki kapılı, en büyük tarihi han. Tek avlusuna ulaşmak, dehlize girmek gibi. Kapıları sokaklara açılıyor. Yukardan girdik, Çengelhan Rahmi Koç Müzesi’nin kapısına çıktık. Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında, kadın hapishanesi olarak kullanılmış. Han’ın tarihine ait bilgilerinden yararlandığım, yöreyle çok yönlü ilgili Mehmet Tunçer Hocam yurt dışında olmasaydı sanırım gezide bize katılırdı...
Han’ın meydana bakan dükkanları arasında yeşil bir kapı var! Ebru Öztürk’ün Camdan Meraklı Atölyesi. Öncelikli yapılan iş, mine dersleri. Bakır veya gümüş üzerine yapıldığı gibi yüksek ısılarda patlatma veya ebru tekniklerini kullanıyor. Hepsi tasarım, örneğin cam tozlarıyla saatlerce yapılan tek örnek ürünler rafları süslüyor. İşletme mezunu. Olgunlaşma’da gördüğü iki yıllık eğitim kendisine çok şey katmış. Ayrıca dersler almış. Halen Hacettepe öğrencilerine ve 5-6 kişilik gruplara dersler veriyor. İlk aşamalar mine için 3 ay, cam için 12 saat. İşliğine girdik. Bize cam çubuklardan harika bir kadın figürü yapıverdi. Tam bitmediğini de ekledi...
* * *
Bu noktadan sonra rehberimiz Ebru Hanım oldu. Birlikte Han’a girdik. Üst kattaki bazı odalarında ilk yapılış amacına uygun olarak kullanılan birkaç oda kalmış. Diğer her türlü mekansa çeşitli sanatçıları bulabileceğiniz mekanlara dönüşmüş. Hanın doğu ve batıda bulunan kapılarından girdiğinizde avluya ulaşana dek sağlı sollu dükkanlar sizi bekliyor. İlk girdiğimiz mekân E Tipi Tasarım Atölyesi oldu. Emine Pınar Sarı Karabek Hanım’ın. İşliğini, sevdiğimiz işten para kazandığı yer şeklinde tanımlıyor. Taş, cam, mine, ağaç, kumaş, hamur seramik gibi atık malzemeden yararlanıyorlar.
Hanın avlusuna açılan Atölye AKEKA’ya girdik. Soyadlarının baş harflerinden oluşmuş ve bir rastlantı sonucu Kanadalı Kızılderili dilinde “binlerce kuğu” anlamına geliyormuş. Kadın Üretim ve Satış Kooperatifi. 3 iken 9’a çıkmış kadının bir araya gelerek oluşturduğu bir kadın gücü birliği. Tezgâhsız dokuma olarak adlandırdığı keçe en temel konu. Gümüş, boncuk işi, mine ile iğne-tığ oyası ileri yapıp satıyorlar.
Endüstriyel tasarım derslerine katıldıklarını ve işin özünü anlattıklarını söyledi. Müfettişlikten emekli Banu Akkuzu dükkanlarının hemen arkasındaki atölyede keçe yapımını gösterdi. Keçe yapımı için keçe yünü, sabun, tül, su ve suyu serpmek için bir fırça yeterli. 3 aşaması var. Serme, tepme ve pişirme. İlk aşamada sabunla karşılaştırma yapılıyor. Lifler birbirini tutmaya başlayınca tepme aşaması geliyor. Tüle sarılı keçe, enine ve boyuna sürtülüyor. Pişirmede önce keçe masaya sürekli 30-40 santimden atılarak masada dövülüyor. Son aşamada yıkama, durulama ve kurutma yapılıyor. Tıpkı binlerce yıldır yapıldığı gibi...
* * *
Pilavlıoğlu Hanı. Meydanın köşesinde. Özgünlüğünü kaybettiren onarımlar görmüş. Olsun! Bir şekilde yüzyıllardır yıkılmadan günümüze gelmiş. Ciddi onarımlar bekliyor. Kapıları yanlarda. Bilmeyen han olduğunu anlamaz. Renkli, yaratıcı sanatçılarla dolu… Çuvalcıdan antikacıya çok çeşitli dükkanları... Çevresinde daracık, Arnavut kaldırımlı sokakları, tarihi camileri, çevresindeki diğer tarihi hanları, Kale ve özgün yeme-içme mekanlarıyla başka dünyalara götürecek. Bir kapısının karşısında Çengelhan Rahmi Koç Müzesi, ilerde Anadolu Medeniyetleri Müzesi kısa yürüyüşle geziye eklenebilecek harika müzeler. Keyifli geziler... Her gününüz bayram neşesiyle dolu geçsin.
Paylaş