Paylaş
Ama Trudeau’nun yakışıklılığı ne ki? Eski zamanlardaki bir başvezir öylesine yakışıklıydı ki, kadınlar onun aşkından kendilerini kaybediyordu.
SARAYDAKİ HUZURSUZLUK
Mısır’ın güçlü firavunu huzursuzdu. Garip bir rüya görmüştü ve müneccimlerden duyduğu yorumlardan hoşnut değildi, hiç birine inanmamıştı. Onun bu hali nedeniyle sarayda herkes gergindi… Derken, içeceklerden sorumlu sakibaşının aklına iki yıl önce zindanda karşılaştığı kişi geldi. O zaman kendisine anlattığı rüyanın yorumu doğru çıkmıştı. Hemen zindana giderek ona firavunun rüyasından bahsetti: “Umarım ki, insanlara doğru cevap ile dönerim, onlar da senin değerini bilirler." Zindandaki kişi, kralın rüyasının yedi yıl boyunca yaşanacak uzun kuraklık anlamına geldiğini söyledi ve zorlukları bildirdi. Firavun, rüyasını yorumlayan bu adamın derhal huzuruna getirilmesini emretti. Ama mahkum öncelikle hapse atılmasına neden olan iftiradan kurtulmaya kararlıydı…
YAKIŞIKLILIĞIN AÇTIĞI DERTLER
Mahkum, onu firavuna götürmek için gelenlere “hayır” dedi, “efendine geri dön de ona sor bakalım, ellerini kesen kadınların amacı neymiş.” Zindana atılmasına yıllar önce başına gelen olaylar yol açmıştı. Bahsettiği “elini kesen kadınlar da” bu olaylarla ilgiliydi… Mısır’ın vezirlerinden olan Kıtfir (Potifar)’ın karısı Züleyha ile yakışıklı kölesi arasındaki aşk dedikoduları ayyuka çıkmıştı. Söylenenlere göre Züleyha, aklından bir an bile çıkaramadığı, insan güzeli kölesinin kendini reddetmesine dayanamamış, ona saldırmıştı. Bu haberlerin yayılmasına canı sıkılan Züleyha, hepsine bir ders vermeye karar verdi. Şehrin önde gelen kadınlarını evine davet edip onlara meyve ikram etti. Meyveleri soymaları için birer bıçak verdikten sonra odaya yakışıklı kölesini çağırdı. Odaya girdiğinde tüm kadınlar onun benzersiz güzelliği, yakışıklılığı karşısında kendilerini kaybedip ellerini kestiler ve “bu bir insan değil, olsa olsa bir melektir” dediler. Böylece Züleyha, içindeki dayanılmaz arzunun nedenini tüm kadınlara göstermişti. Bu olayın ardından, dedikoduların daha fazla büyümesini göze alamayan Kıtfir de kölesini zindana attırdı. Yakışıklılığı, hapse girmesine sebep olmuştu!
ZİNDANDAN BAŞVEZİRLİĞE
Tabii hükümdarın soruşturması sonucunda mahkumun suçsuz olduğu anlaşıldı. Züleyha da yıllar sonra ondan yararlanmak isteyenin asıl kendisi olduğunu itiraf etti. “Böylece” dedi mahkum, “nefsimi temize çıkarıyorum”. Aklanmış bir şekilde huzuruna vardığında kral/firavun, ona yanında görev vermeye karar vermişti bile. Onu başvezir (günümüzün başbakanı) ilan ederek, mührünü ona teslim etti ve Mısır’ın kendinden sonraki en güçlü kişisi yaptı. Bu yakışıklı ve yetenekli eski mahkumun, yeni başvezirin adı Yusuf’tu. Yani hem Tevrat’ta, hem Kur’an’da uzun uzadıya anlatılan; görenlerin bakmaya doyamadığı insan güzeli, Yusuf Peygamber! Züleyha’nın ona duyduğu kara sevdanın ilahi aşka dönüşmesinin hikayesi ise yüzyıllar boyunca “Yusuf ile Züleyha”da anlatıldı. Ortadoğu edebiyatının en fazla işlenen kıssalarından, en sevilen aşk öykülerinden biri oldu.
TERS-YÜZ OLAN BİR KISSA
Söz konusu kıssada Hz.Yusuf, güzelliği / yakışıklılığı nedeniyle zindana düşer ama sabrı, yeteneği, kararlılığı ve dürüstlüğü sayesinde kurtulur; hatta göçmenlikten-kölelikten gelip ülkenin en güçlü yöneticisi konumuna yükselir. Günümüzdeyse güzellik ve yakışıklılık, siyaset de dahil olmak üzere hemen her alanda çok önemli bir avantaj sağlıyor. Örneğin, Kennedy’nin Nixon’u yenmesinde televizyon ekranlarındaki görünüşünün etkili olmadığı söylenebilir mi? Saçının teli dahi yerinden oynamayan yakışıklı, “cool” Kennedy’nin karşısında durmadan terleyen, akşam traşı gelmiş Nixon, bir gecede seçmenin gözünde puan kaybetmişti. Benzer bir şekilde, Tansu Çiller’in “güzel, sarışın” bir kadın olmasının ona siyasette avantaj sağlamadığını kim iddia edebilir? Kim Obama’nın zenci (hatta melez) olmasının onun için avantaj olmadığını söyleyebilir? Peki ama sadece güzel, zenci, kadın, azınlık veya engelli olmak; ya da çoğunluk, beyaz, erkek, atletik olmak liderlik yarışında öne geçmek için yeterli midir? Öte yandan… Yakışıklılık / güzellik, başarılı ve değerli bir insan olmaya engel midir? Oysa iyi bir yönetici belirlerken dış özelliklerden ziyade, yetenek, bilgi, sabır ve dürüstlük gibi nitelikler öncelikli olmalı. İşte Türkiye’de siyaset, tam da “dış özellikler” noktasında kilitleniyor. Belki fiziksel özellikler değil ama görünür ‘dış özellikler’ siyasette fazlasıyla rol oynuyor: Kimin “hakiki” Müslüman, laik, Sünnî, Alevî, Türk veya Kürt olduğu gibi kimlik kriterleri öne çıkıyor. Ama bireysel nitelikler yerine niceliği öne koyan bu durumun, hiç de “yakışıklı” sonuçlara yol açmadığı Ortadoğu örneğinde gayet aşikar. Umarım demokratik ortamdaki kısır döngü ve kıtlık, Hz.Yusuf’un yorumladığı rüyadaki gibi uzun yıllar sürmez.
Paylaş