Ruhu doyuran şiirler

Ahmet Yesevî’den Yunus Emre’ye kadar yüzyıllar boyunca halkın sevgilisi olmuş ‘gönül sultanları’, orucun manevi anlamını daha ziyade şiirle anlattılar.

Haberin Devamı

Hz. Peygamber, oruç hakkında “Yalanı ve yalandan hareketleri terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” demiştir. Ayrıca şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten sana sığınırım.” Yani oruç, “yemeyi-içmeyi bırakmaktan” ibaret değildir. Orucun gayelerinden birisi “doymayan nefisten” uzaklaşıp sükûnet ve tevazu içinde “huşû duyan” kalbe yaklaşmaktır. Bu anlayış sadece hadislerde kalmamış, yüzyıllar içinde halkın inanç dünyasında da yer etmiştir: “Oruç, aç kalmak değildir”. Türklerin bu manevî değerleri gönül rızasıyla benimsemesinde Ahmet Yesevî, Yunus Emre gibi “gönül dostları” tarih boyunca önemli rol oynadılar. Onlar ibadetlerin gözle görünmeyen anlamlarını, halka sade bir şekilde anlatmak için genellikle şiirden yararlandılar. Bu şiirler hem sözlü hem de yazılı kültür aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılıp günümüze ulaşmıştır.

Haberin Devamı

Ruhu doyuran şiirler

İLK PEYGAMBERDEN BUGÜNE

Orta Asya’dan tüm Türk coğrafyasına ve Anadolu’ya uzanan Yesevî gelenek, İslam’ın esaslarının kolayca anlaşılmasına aracı olmuştur. Ahmed Yesevî’nin halifelerinden Hakîm Süleyman Ata (ö.1186), orucun Hz. Âdem ile başladığını, cümle peygamberlerin oruç tuttuğunu dile getirir (günümüz Türkçesiyle): “O ilk atamızı, Hak yarattı/ Topraktan suret kılıp can verdi/ O can ile namaz kılıp oruç tuttu/ Orucunuz kabul olsun ya Ramazan! (...) Yazmış Yûnus derya içinde yuttu balık/ Hoş-kadr dili kurtardı Tanrı’m Halık/ Bu oruç bütün yaratılmışlara mucizedir/ Muhammed ümmetine ya Ramazan!”

Ruhu doyuran şiirler

ORUÇ TUT AMA KİBİRLENME

Yunus peygamber ile aynı adı taşıyan Yunus Emre (ö.1320?) de ibadetin ve orucun gerekliliği üzerinde durmuştur: “Yunus sen kendini görme, ibadet kıl mahrum kalma/ Benden öğüt ister isen söyleyeyim bildiğimden/ Budur Çalab’un (Yaradan’ın) buyruğu, tutun oruç kılın namaz.” Bununla birlikte ibadetlere güvenip kibre kapılmamak gerektiğini de vurgular. Çünkü gönülden yakarış (niyaz) olmaksızın yapılan ibadet, Yaradan’ın sevgisine kavuşmak için tek başına yeterli değildir: “Orucuna güvenme namazına dayanma/ Cümle tâ’at (ibadetler) tak olur nâz ü niyâz içinde.” Orucun, bilinen biçimlerinin yanında, bir de “savmü’l-kalp” denilen “gönül orucu” kavramı vardır ki, “kalbe Hak’tan başkasını koymamak” anlamını taşır. Ramazan orucunda nasıl bedene dışarıdan bir yiyecek girmezse, bu manevi oruçta da kalbe Allah sevgisinden başka şey girmemeli; âşık daima maşukunu anmalıdır. Yunus, oruçtan bahsederken buna da dikkat çekmiştir: “Gayrısına gönül verme Allah sevgisi var iken.”

Haberin Devamı

Ruhu doyuran şiirler

MADDE İLE MANA BULUŞUNCA

Mevlânâ da (ö.1273), eserlerinde ramazanı sevinçle karşılamıştır: “Oruç ayı, kutluluk elbiselerini giyinmiş, çıkageldi/Hasetçinin inadına kalk, karşıla, selam ver/ Artık ekmeğe ağzını kapa, tatlı oruç geldi/ Şimdiye kadar yemenin içmenin hünerini gördün/Şimdi de orucun hünerini seyret” diyen Mevlânâ, oruç ve namaz gibi ibadetlerin görünen yüzünü (madde) yerine getirmenin yeterli olmadığını; bedenle yapılan ibadetlerin anlamını (manâ) öze taşımak gerektiğini belirtir: “İkisi beraber olmadıkça, fayda vermez. Nitekim kabuksuz çekirdek canlanıp büyümez.” Orucun ardındaki fazilete, manevi sırlara kavuşmak için sabır gerekir: “Bu aydan başka gizli bir Ay daha var/ Hem de Türk gibi, oruç çadırında gizli (Ay, İslam edebiyatında Hz. Muhammed’i simgeler)/ Yolun hoş olsun a oruca yoldaş kişi/ Atlasa benzeyen yüzünü kim sarartırsa, o giyer orucun ipekli elbisesini./ Oruç kıyısında sabreden kişi, Yusuf gibi aşk Mısır’ına sahip olur.”

Haberin Devamı

NEFSİN BAYRAMI

Anadolu-Osmanlı kültüründe oruç, nefsi (benliği, egoyu) zayıflıktan korumanın en iyi yollarındandır. Çünkü “doymayan nefsin” manevi yükselişi, dünyevi olanı bir süreliğine terk ile mümkündür: Beden acıksa bile ruh doyar. Oruç tutmak, her anlamda olgunlaşmış bir insan (insan-ı kâmil) olma yolunda adeta ruhun gıdasıdır. Amasya’da (veya Sivas’ta) doğup Kayseri’de hayata veda eden İbrahim Tennûrî (ö.1482), ramazan ayı boyunca tutulan orucu, nefsin bayramı olarak tasvir etmiştir. Ona göre bu bayrama kavuşmanın yolu insanın hakikatine bakması, özünü bilmesidir: “Özini bilmeyenler oldı bed-nâm/Ne bilsün kim oruç mı nefse bayram.”

Yazarın Tüm Yazıları