Paylaş
Pek çok kez “Öğretmenlik kutsal bir meslektir” sözünü duymuşuzdur. İnanç tarihine baktığımızda aslında bu sözün temel bir dayanağı olduğunu görürüz. Kuran’daki anlatımıyla insanın ilk öğretmeni bizatihi Allah’tır: “Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti”. “En iyisini ben bilirim” demenin insanı nasıl kibre sürükleyebileceğini anlayan Hz. Musa, peygamber olmasına rağmen tevazu ile bilginin peşinden gitmiştir. Gündelik olaylardaki hikmetleri görmeyi bilen Hızır’ı arayıp bulmuş, ona “Bana doğruyu bulmama yardım edecek bilgiyi öğretmen için sana tabi olayım mı?” diyerek, ilmini kendisine aktarmasını istemiştir.
Vahiy meleği Cebrail, ilahi bilgilerin aktarıcısı olduğu gibi, aynı zamanda bir öğretmendir. Küçük yaşlarda bize samimi bir sevgiyle yaklaşan, anlayışlı öğretmenlerimiz için “melek gibi bir öğretmen” ifadesini kullanmamızın arka planında da bu kadim inanış olsa gerek.
*
Hz. Peygamber, bir hadisinde “Ben ancak öğretmen olarak gönderildim” derken vazifesini “Allah beni zorlayayım ve hata arayayım diye göndermedi. Bilakis öğreteyim ve kolaylaştırayım diye gönderdi” sözleriyle tanımlamıştır. İnsanlara her fırsatta güzel ahlakı öğretip, dünya malına ve insanlara tapmanın yanlışlığını anlatırken, genç-yaşlı, zengin-fakir, kadın-erkek ayırmadan herkesi eğitmiş; evinin hemen yanındaki “Suffe”de yetişenler, öğrendiklerini “peygamber vekilleri” olarak dört bir diyara taşımışlardır. Öğrencilerinden birisi onun için “Ne ondan önce ne de sonra Peygamber kadar güzel öğreten bir öğretmen gördüm. Vallahi beni ne azarladı, ne dövdü ne de sövdü” demiştir. Günümüzde artık her öğretmenin mutlaka sahip olması gereken bu yumuşaklık ve hoşgörü, 7. yüzyıl dünyasında hiç şüphesiz insanları hayran bırakan bir tavırdı.
MUALLİM-İ EVVEL KİMDİ?
İslam medeniyetinin bilim, sanat ve ticaretteki konumunun en yüksek olduğu dönemlerde Aristo (MÖ 322), “el-Muallimü’l-Evvel” (ilk öğretmen) unvanıyla anılmıştır. Bunun nedeni, Aristo’nun mantıkta ve bilimsel metodolojide öncü olarak kabul edilmesiydi. Aynı sahaya önemli katkılar sağlayan bir Türk düşünüre, yani Fârâbî’ye (ö.950) ise “Muallim-i Sânî” (ikinci öğretmen) denmiştir. Fârâbî, “Sen mi daha bilgilisin, Aristo mu?” diye soranlara, “Eğer Aristo’ya yetişseydim onun en seçkin öğrencilerinden olurdum” cevabını vererek kendisinden yüzlerce yıl önce yaşamış olan öğretmenine saygısını alçakgönüllülükle göstermiştir.
BİR ÖĞRETMEN ‘ONLINE’ DERSTE NASIL DAVRANMALI?
“Öğretmen derste öğrencilerinin tümüne bakabilecek, her biriyle göz teması kurabilecek bir yere oturmalı; el kol hareketlerinin rahatsız edici olmamasına dikkat etmeli; sesini ne çok fazla yükseltmeli, ne de iyi duyulmayacak kadar alçaltmalıdır... Öğrencilerin rahat anlayacağı biçimde, tane tane konuşmalıdır... Dersi kendisi anlatmakla kalmamalı; öğrencilerini de derse aktif olarak katmalıdır”. Uzaktan eğitim için de geçerli olan bu tavsiyeler, günümüzden yaklaşık 750 yıl öncesine ait. İbn Cemaa, ‘Tezkiretü’s-sâmi ve’l-mütekellim’ adlı eserinde modern pedagojik eğitimin öğretileriyle aynı doğrultuda ölçüler belirlemiştir. İbn Cemaa’ya göre hoşgörü ve sevgi, iyi bir öğretmen olmanın en önemli gereklerindendir. Öğretmen daima sevecen ve anlayışlı olmalı, öğrenciyi hiçbir şekilde nefret ettirmemeli ve onu utandırmamalıdır.
ÖĞRETMENLER OLMASAYDI
Eski devirlerde öğretmenler, toplum içinde günümüzde olduğundan daha fazla ihtimam ve itibar görmüşlerdir. Kudretli sultan Hârûnürreşîd’in görme engelli öğretmenine bizzat hizmet etmesi gibi örnekler pek çoktur. Tarihteki önemli kişiliklerin genellikle öğretmenleri de meşhurdur. Örneğin Yunus Emre’nin, Mevlânâ’nın, Fatih Sultan Mehmet’in öğretmenlerinin isimlerini, keza Atatürk’e “Kemal” ismini verenin öğretmeni olduğunu biliriz. İz bırakan, unutulmayan öğretmenler sadece bilgi aktarımıyla yetinmemiş, davranışlarıyla güzel örnek olup öğrencilerinin her anlamda olgunlaşmasını, yeteneklerinin açığa çıkmasını sağlamışlardır. Malik bin Enes’in sözü, onların değerinin en güzel ifadelerinden birisi değil mi: “Öğretmenler olmasaydı biz nasıl biz olurduk?”
Paylaş