Paylaş
Secde etmek, sözlük anlamıyla, “tevazuyla eğilmek, alnı yere koymak”tır. Mescit ise secde edilen; yani, namaz kılınan yerdir. Biz mescidi, “minaresiz, küçük cami” diye bilsek de durum tam olarak böyle değil.
MESCİT KÜÇÜK DEĞİL Mİ
Müslümanlığın en kutsal mekânı Kâbe’yi çevreleyen ibadet alanı “Mescid-i Haram”dır. Medine’deki ilk ibadethane ise “Mescid-i Nebevî”dir. Bu iki “mescit”, günümüzde de en büyük kalabalıkları toplayan ibadet mekânları. Bunlara ziyaret edilmesi hayırlı bulunan Kudüs’teki “Mescid-i Aksa” da eklenebilir. Yani İslam için en mübarek üç mekân, “cami” değil, “mescit” olarak anılır.
YERYÜZÜNDE BİR YER
Resulullah’ın yapımına bizzat katıldığı Mescid-i Nebevî, son derece sade bir mekândı. Kerpiçten bir duvarla çevrelenmiş dörtgen bir alandı. Hurma dalları dışında herhangi bir tavanı, kubbesi yoktu. Böyle yalın bir ibadethane fikri, ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Ancak Kâbe’nin de etrafının açık olduğunu ve ibadet edenlerin daima gökyüzünü görebildiğini unutmayalım. Resulullah, “Yeryüzü benim için mescit ve temiz kılınmıştır. Ümmetimden kim nerede namaz vaktine ulaşırsa hemen orada namazını kılabilir” diyerek, bu meseleyi net bir şekilde açıklamıştır. Yani namaz, temiz olan herhangi bir mekânda kılınabilir.
ŞEHRİN MERKEZİ
Mescid-i Nebevî, ilk zamanlarda ibadethane dışında işlevlere de sahipti. Burası aynı zamanda erkekler ve kadınlar için bir okul; devlet meclisi, yönetim merkezi; adliye ve önemli haberlerin halka duyurulduğu mekândı. Dolayısıyla Medine’nin kalbiydi. Ancak Müslümanlar geniş bir coğrafyaya yayıldıkça tüm bu işlevler için ayrı ayrı binalar inşa edilecek; idare, eğitim ve adliye kurumlarıyla ibadethaneler birbirinden ayrılacaktır.
TOPLANMA ZAMANI
Müslümanların yeni kurduğu şehirler hızla büyürken, artan nüfusla birlikte mahallelerde çok sayıda mescit inşa edildi. Ancak şehir halkı, Cuma namazını, aynı Medine ve Mekke’de olduğu gibi hep birlikte kılıyordu.
*
“Cuma”, “toplamak, bir araya getirmek” anlamındaki cem’ kökünden türeyen bir kelime. Aynı kökten türeyen bir başka kelimeyse “cami”, toplanma yeri. (Ki cemevi, cemaat, cemiyet de aynı kökten gelir.) Dolayısıyla her şehirde, topluca namaz kılınan büyük mescitler, “el-mescidü’l-câmi”, olarak anılmaya başlandı. Zamanla “mescit” kelimesi kullanımdan kalktı ve geriye “cami” kaldı. Diğer mahallelerdeki ibadethanelerse “mescit” olarak anılmaya devam etti. İşte, “mescit” ile “cami” kelimelerinin anlam farkı buradan gelir.
EN GÜZEL İBADETHANE
Mescit-cami mimarisinin tarihi yolculuğu, Selimiye, Sultanahmet gibi muazzam yapılarla doruğa ulaşmıştır. Modern dönemdeyse inanç mimarisi bir açmaza düştü. Kimileri ilk Mescid-i Nebevî gibi sadelik arayışında. Kimileriyse modern biçimleri hedefliyor. Yine de çoğunluk, “klasik” camide ısrarcı. Çünkü kubbesiz veya minaresiz bir cami, sanki “gerçek” cami değilmiş; bu tip ibadethaneler, İslami geleneklere aykırıymış gibi düşünülüyor.
*
Elbette cami yapımında tercih hangisi olursa olsun, bir yapı esasen onu yaşatan insanlarla değerlidir. İslam, ibadette önceliğin, biçim ve görünüşte değil, samimiyette (ihlas) olduğunu vurgular. İster mescitte – camide, ister gök kubbenin altında bir yerde... Kalıp ile yapılan ibadet, ancak kalpten yapıldığında tamam olur. Yunus’un ifadesiyle: “Gönül secde kılar, dost mihrabında / Yüzün yere vurup, kılar münacat.” Zaten gönül gözüyle bakanlar için, yeryüzünün her köşesi “tevazu ile eğilmeye” layık değil midir?
AYNI KUBBET ALTINDA
Türklerin İslam’ı kabulü, inanç mimarisinde önemli bir etki yaratmıştır. Çadırlarıyla kubbe formunun ilham kaynağı olan Türkler, kubbeli camilerin gelişiminde de öncü bir rol üstlendiler. Hiç şüphesiz kubbe, camilerden önce kilise ve tapınak mimarisinde biliniyordu. Ayrıca, Emevî döneminde Kubbetü’s-Sahra inşa edilmişti. Ancak kubbenin, ana unsur olmasını sağlayan esasen, Selçuklu ve Osmanlı devrinde inşa edilen büyük camilerdir. Bu camiler, Cuma namazlarıyla, ramazandaki Kadir gecesinde toplanan büyük kalabalıkları alacak ölçekte tasarlanmış, ayrıca süsleme ve hat sanatının en güzel örnekleriyle bezenmiştir.
BİR AYET
Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. (Âl-i İmrân, 9)
BİR HADİS
[Birlikte namaz kılarken] karışık durmayın ki kalpleriniz de karışık olmasın. (Müslim, Salât, 122)
ESMA-İ HÜSNA
El-Cami
Toplayan, bir araya getiren, buluşturup birleştiren.
Paylaş