Koyunlar ve keçiler

Siz hiç, potansiyel müşterilerine hakaret eden bir marka gördünüz mü?

Haberin Devamı

Bugün çocuklar bile kendilerine özel 6-7 kanal içinden seçim yapma lüksüne sahip. Bu seçenek bolluğunda her marka, tüketicilerin beğenisini kazanmak için özen göstermek zorunda. “İkna” ise, başlı başına bir zanaat. Eğer bu zanaatin doğrularını dikkate almıyorsanız... Ve şirketinizin pazar payı bir türlü yükselmiyorsa, tüketicileri akılsızlıkla, cahillikle itham etmeniz hiç bir fayda sağlamaz. Potansiyel müşterilerinizi mevcut seçimlerinden ötürü suçlamak sizi onlardan hızla uzaklaştırır. Bu benzetmeden hareketle... Son seçim sürecindeki parti reklamlarında hakaret unsuru olmasa da beyanlar ve tavırlar bunun tersini söylüyordu. Üstelik artık sadece parti yetkililerinin sözleri değil, hem geleneksel, hem de sosyal medyadaki destekçilerinin yazdıkları da önem taşıyor.

Haberin Devamı

Özellikle iktidara muhalif kesimlerde kök salmış bir inanca göre, “halk” çok cahil. Dolayısıyla kolayca kandırılıp yönlendirilebiliyor, oyuna geliyor. Bir türlü “doğru” seçime ikna edilemiyor. Oysa günümüzün pazarlama gerçekleri ve geçmişteki seçim sonuçları, meselenin bu kadar basit olmadığını gösteriyor.

Yaşı 40’ın üzerinde olanlar hatırlar... 4 Kasım 1983 gecesi tüm Türkiye televizyonda Kenan Evren’in konuşmasını dinliyordu. Evren Paşa, seçimlerde Özal’ın partisi ANAP’a değil, diğer partilere oy verilmesi gerektiğini ifade etmişti. Ama her nedense “koyun” halkımız, meydanlarda hep alkışladığı Evren Paşa’nın dediğinin tam tersini yaptı ve Özal’ı büyük bir çoğunlukla iktidara taşıdı. Eğer Evren o gece, o buyurgan konuşmasını yapmasaydı sonuçlar nasıl olurdu bilmemiz mümkün değil. Ama “koyun teorisi”ne uymayan örnekleri çoğaltmak mümkün...

Dünyanın en köklü demokrasisi olan İngiltere’de, II.Dünya Savaşı’nın muzaffer başbakanı Churchill, savaş sonrasında yapılan ilk seçimleri kaybetmişti. Savaşa girmese de hayli yıpranan Türkiye’de İnönü, benzer bir yenilgi alıyordu. Biri savaşta kazanan, diğeri ülkesini savaştan koruyan iki güçlü lider... Birinde çok partili gelenek, diğerinde 1923’ten 1946’ya dek süren tek parti rejimi. Öte yandan iki ülkede de özgür iradenin sandığa yansımasıyla ortaya çıkan çok yakın sonuçlar... Eğitim düzeyi ve demokrasi deneyimi arasında muazzam farklar bulunan iki ayrı halkın tavırlarındaki bu paralelliği gözden kaçırmamalıyız.

Haberin Devamı

1957 seçimlerinde Demokrat Parti’nin %10 kadar gerilemesi, memnun olmadığında halkın kendi seçtiğinden nasıl uzaklaşabildiğinin bir başka örneği değil mi? 1960 Darbesi nedeniyle, Menderes başta kalsa bir sonraki seçimde ne olurdu bilmemiz mümkün değil. Ama 1961’de hem DP’nin devamı sayılan Adalet Partisi’nin başarısından, hem de CHP’nin önceki seçimlere göre oylarının 4,5 puan azalmasından “koyun” halkın tepkisinin ne olduğunu çıkarsamak mümkün. Buna karşın Ecevit CHP’sinin 1973 ve 1977’deki yükselişi, halkın yenilikçi yaklaşımlara sanıldığı gibi kapalı olmadığının göstergesi. 87’de Özal’ın oylarındaki belirgin düşüş; Çiller ve Yılmaz’ın sandıkta son bulan maceraları; seçimle Meclis dışı bırakılan partiler vb... Örnekler uzayıp gidiyor.

Haberin Devamı

Öyleyse, seçilmek istiyorsanız kitlelere saygıyla yaklaşmak, onları doğru tanımak, anlamak zorundasınız. Onlara yeni ve daha iyi seçenekler sunmalısınız. Kitlenen “pazar payları”nı değiştirmenin tek yolu, rakiplerinizi tercih edenlere hakaret etmek değil; onların gönlünü kazanmak, ikna için sabırla çalışmaktır. Muhalefet bu konuda eleştirilmeyi fazlasıyla hak ederken, iktidarı da unutmamak lazım. Başbakan, seçim sonrası konuşmasında oylarının neden %45’i geçmediğini sorgulayacaklarını söyledi. Özünde çağdaş ve kesinlikle çok doğru bir yaklaşım. Ancak meydanlarda siyasal karşıtlarını millet karşıtı ilan etmesine, dışlamasına; sert ifadelerine ‘doğru bir yaklaşım’ diyebilir miyiz? Aynı şekilde muhalefetin ve muhaliflerin Başbakan’a ettiği hakaretlerin, küfürlerin dönüp dolaşıp ona oy verenlere gideceğini görmek bu kadar mı zor? İster iktidar olun, ister muhalefet... Durmadan hakaret ederek “karşı” taraftan nasıl oy alacaksınız; nasıl saygı kazanacaksınız? Ne yazık ki taraflar, bu keskin tavırları sürdürme konusunda çok inatçı. Oysa şurası çok açık: “Halk” fırsatını bulursa, “inatçı keçilere” sandıkta tepki verirken hiç de “koyun”a benzemiyor.

Yazarın Tüm Yazıları