Paylaş
Peki ama nedir kalbimizin, ruhumuzun rengi? Siyah, beyaz, kırmızı, sarı, mavi? Elbette hiçbiri ve elbette hepsi. Çünkü şeffaftır ruhumuz. Engelsizdir, bozmaz hiçbir özgün rengi. Işığı aydınlatsa da yolumuzu, elle tutulmaz, gözle görülmez. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde dediği gibi: “Nur ayandır, olmaz onun gölgesi.”
Gönül gözüyle bakan, insanın kalıbını, ten rengini görmez. Irka, cinsiyete, milliyete, yaşa, malvarlığına bakmaz. Kalp gözüyle bakanın göreceği, karşındakinin kalbidir. O baktığı her yerde bir mana arar, kendi içinde de olanı görür. Kendindeki siyahı, beyazı; Asyalıyı, Afrikalıyı, Avrupalıyı; insanı, tabiatı, kâinatı... Biyolojik gözü değil, gönül gözü görmeyene denir “sevme engelli” diye. Nesimî’nin ifadesiyle: “Sûretin nakşında her kim görmedi nakkaşını/Vâhib-i sûret onun gözsüz yaratmış başını.”
AYYUBA’NIN YOLCULUĞU
1730 yılında Ayyuba Sulaiman Diallo (Eyüp bin Süleyman) isimli 29 yaşında genç bir adam, iş için Senegal-Gine arasında seyahat ettiği sırada, yardımcısıyla birlikte esir alındı. Ailesine, karısına haber gönderip köle tüccarlarının elinden kurtulmaya çalışsa da bunu başaramadı. O artık Afrika’dan gemilerle Amerika’ya götürülüp “satılan” yüz binlerce insandan biriydi. Neresi olduğunu dahi bilmediği bu yeni ülkede, tütün tarlalarında çalıştırılan isimsiz bir köleydi...
Ayyuba, bir süre sonra ibadetlerinin engellenmesine ve aşağılanmaya dayanamayarak esaretten kaçmayı denedi. Ama yakalanıp hapsedildi. Zaten kaçsa bile nereye gidebilirdi? Ne var ki hapse düştüğünde, vatanındaki en saygın ailelerden birine mensup olduğu anlaşıldı. Müslüman bir âlim olan babası, ülkesinde kralın çocuğunun öğretmeniydi. Ayyuba da iyi bir eğitim almıştı. Arapça okuyup yazabiliyordu. Kuran’ı baştan sona ezberden yazabilecek kadar iyi bir hafız olması dikkat çekmişti. Üstelik İngilizceyi hızla öğrenebiliyordu. Eğitimli ve yetenekli Ayyuba’nın kendileri için tütün tarlasında çalışmaktan çok daha faydalı olabileceğini düşünen İngilizler, onu 1733’te Londra’ya götürdüler. Oradayken British Museum’un Arapça koleksiyonunun tasnifine yardımcı oldu. Afrika’daki nüfuzunu genişletmeye çalışan İngiliz seçkinleriyle tanıştırıldı. Bu sayede ülkesine geri dönebildi. Ne var ki babası ölmüş, dul kaldığını düşünen karısı da bir başkasıyla evlenmişti. Yetmezmiş gibi bölgede egemenlik kuran Fransızlar tarafından “İngilizlerin adamı” olma suçlamasıyla tutuklandı. Yine esaret altındaydı. Londra’dan da himaye görmedi. Bir yıl sonra hapisten çıktığında, nihayet “özgür” bir insandı. Ancak ülkesi özgürlüğünü adım adım kaybediyordu.
*
Sahra altı ülkelerdeki Afrikalılar, ulusal bağımsızlıklarına ancak yüzyıllar sonra, 20. yüzyılda kavuştular. Koloni devri bitmişti ama sorunlar büyük, imkânlar yetersizdi. Fakirlik prangasını kırmayı hedefleyen Afrikalı gençler için spor, özellikle 1980’li yıllardan itibaren bir umut kapısı oldu. Zamanında Avrupalıların elinden kurtulup ülkelerine dönmeye çalışan Ayyuba Diallo gibi atalarının tersine, onlar ülkelerinden çıkıp Avrupa’ya ulaşmak için çalışmak zorundaydılar. Çünkü başarılı bir futbolcu olup Avrupa’da iyi bir kulüpte oynamak, olağanüstü bir ayrıcalıktı. Yani bir Eto’o, Weah, Drogba, Touré, Seydou Keita, Sadio Mané olmak... Tabii isimleri ve kazançları ne kadar büyük olursa olsun, statlarda, ‘arenalarda’ karşılaşacakları ayrımcılığa, ırkçılığa göğüs germek koşuluyla. Tıpkı Webo’nun geçtiğimiz salı günü karşılaştığı gibi.
BEYAZIN SİYAHA...
Şöyle der Kuran: “Dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O’nun varlığının belgelerindendir. Şüphesiz bunlarda, bilenler için dersler vardır.” Ne var ki insan nefsi, daima büyüklenip kendini diğer insanlardan üstün görmeye meyillidir: “Her grup kendilerinde olan ile böbürlenmektedir”. Elbette üstünlük hastalığı zamanla ayrımcılığa, ırkçılığa, nefrete dönüşür. Bu da eninde sonunda hakkaniyeti ve adaleti ortadan kaldırır: “Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun.” Ve şöyle der insanlara Hz. Muhammed Mustafa: “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.”
Medipol Başakşehir’in salı gecesi Paris Saint Germain ile karşılaştığı Şampiyonlar Ligi maçına 4’üncü hakemin Webo’ya yönelik ırkçı söylemi damga vurmuştu. Her iki takımın oyuncuları, hakem heyetinin değiştirilmesiyle ertesi gün oynanan maçta ırkçılığı böyle protesto etmişti.
Paylaş