Paylaş
Tarih boyunca insanlığın en büyük ideallerinden biri oldu “geceyi aydınlatmak”. Karanlık ve ışık, neredeyse tüm inançların, dinlerin en temel kavramlarındandır. Tevrat, Yaradılış Kitabı’nda şöyle der: “Rab, ‘Işık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu. Rab ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı”. Kuran’da Allah, “nur üstüne nur” benzetmesiyle anlatılırken kutsal kitap ve Peygamber de “karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için” gönderilmiştir. Aydınlık-karanlık yanında gece-gündüz, güneş, ay, sabah ve yıldız da Kuran’da pek çok defa geçer. Elbette ışık, aynı zamanda insanın içindeki karanlığın aydınlanmasıdır: “Kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu?” Manevi yolculukta gayenin “iç karanlığın aydınlatılması” olduğunu öğreten dinler, ibadethaneleri aydınlatmaya da çalışmışlar, ayrıca mumları, kandilleri, meşaleleri, yani ışığı ritüellerin parçası olarak kullanmışlardır.
BÜYÜK KANDİLLER
Işık, İslamiyet için pratik bir öneme sahiptir. İbadet, sabah hava aydınlanmadan önce başlayıp karanlıkta sürdüğü (akşam ve yatsı) için yapay aydınlatma bir gerekliliktir. Hz. Peygamber zamanında son derece alçakgönüllü bir yapı olan Medine’deki Mescid-i Nebevi, başlarda hurma yaprakları yakılarak aydınlatılıyordu. Bir sahabenin Şam’dan getirdiği kandiller, zamanla sultan-halifelerin gönderdiği gösterişli altın-gümüş kandillere dönüştü. Daha büyük, daha yüksek ibadethaneler inşa edildikçe aydınlatma ihtiyacı da büyüdü. Süleymaniye, Selimiye ve Sultanahmet gibi camiler için her biri başlı başına sanat eseri olan dev asma kandillikler üretilmiştir. Bunları her gece yakıp gündüzleri de söndürmekten sorumlu görevliler vardı. O zamanlar ışığın kaynağının ateş olduğunu, bunun da her an yangın tehlikesi taşıdığını unutmayalım.
IŞIK BİR ŞENLİKTİR
Eski devirlerin gece karanlığını tasavvur etmek bizler için hayli zor. Ama şurası açıktır ki gece karanlığındaki ışık, insanların ve medeniyetin habercisiydi. Aydınlatma, medeniyetin büyüklüğü ile doğru orantılıydı. Işık, aynı zamanda kutlama ve şenlik demektir. Özel gecelerde sokakların, evlerin aydınlatılması Çin’den İskandinavya’ya kadar hemen her yerde görülen evrensel bir gelenektir. Bu gelenek İslam medeniyetinde de eski zamanlara uzanır.
HER EVE IŞIK
Örneğin Halife Ömer bin Abdülaziz (ö.720), ramazanın ilk günü Mekke’de herkesin evinin önüne ışık koymalarını emretmişti. Gezginler bize ramazanda mum ve kandil sayısının da arttırıldığını söylüyor. Belirli dönemlerde Mekke’de “mevlid” gecesinde, fanus kandiller ve meşaleler eşliğinde Kâbe’den Hz. Peygamber’in doğduğu eve yürünmüştür. Bir başka ışıklı ramazan geleneği Medine’de karşımıza çıkar: Teravih namazından sonra düzenlenen “mum alayı”. Mısır’da Fatımi halifesi Muiz-Lidînillâh (ö.975) zamanından itibaren ramazanda alaylar düzenlenip ev ve sokakların aydınlatılması âdetten olmuş ve günümüze kadar uzanmıştır. Türkçede dini anlamı olan gecelere “kandil gecesi” denme nedeni de özel aydınlatmalardır.
GECENİN SÜSÜ
Mahyalar ise ramazanda sokakların ve camilerin aydınlatılması geleneğini gökyüzünde birleştiren bir Osmanlı buluşudur. Böylece camilerin içindeki ışıklar dışarıya, kapı önlerindeki kandiller yukarıya taşınmış oluyordu. Mahyanın çok farklı çeşitleri kayıtlara geçmiştir. Ama bugün bildiğimiz şekliyle mahya kurabilmek için her şeyden önce birden fazla minaresi olan yüksek camilere ihtiyaç vardı. Tabii bir de göğe yazı yazmayı gerektirecek önemli bir olay... Ramazan bunların başında gelirdi. Nitekim “mahya” kelimesi “mah-iyye” yani “bir aylığına, aylık” ifadesinden çıkmıştır. Ramazan ayı dışında diğer mübarek geceler ve bayramlar için de mahya kurulurdu. Ayrıca önemli bir zafer kazanıldığında bu sevinçli haber, gecenin karanlığına başlık gibi yazılırdı: “Yaşasın istiklâliyet, yaşasın Misâk-ı Millî.” Tabii mahyalarda yazıların yanı sıra desenler de görülürdü. Havai fişeklerle birlikte eski devirlerin en büyük ışık gösterisi olan mahyalar, elektriğin şehirleri aydınlatmasıyla birlikte ayrıcalıklarını kaybetmeye başladılar. Ne var ki neon çağının güçlü spotlarına rağmen ramazan gecelerinin zarif süsleri olmayı sürdürüyorlar.
Paylaş