Paylaş
Adı Kamil’di, Mehmet Kamil. 14 yaşındaydı. Annesi Hatice’nin kendisini çağıran çığlıklarını duydu. Ekmek fırınına koştu. Annesi, başörtüsünü açmaya çalışan askerlerle mücadele ediyordu. Kamil, annesini kurtarabilmek için gücü yettiğince askerlere karşı koymaya çalıştı. Ancak silahlı askerler Kamil’i oracıkta öldürdüler. Dipçik ve süngüyle... Olayı duyan halk çılgına döndü. Kalabalık fırının önünde toplandı.
Fransız Kurmay Albay Maurice Abadie, bu olayı şu satırlarla anlatır: “İki Fransız neferi, bir kadının çarşafını çıkarmaya teşebbüs etti. Annesini müdafaa etmek isteyen 10-12 yaşındaki oğlu süngüyle öldürüldü. Fransızlar aleyhine galeyan başladı. Fransız kumandanı asayiş ve sükuneti sağlamak için birçok bildiri yayınlamaya mecbur oldu. Bununla beraber dükkanlar kapalı kaldı. Silahlı kıtalar ortada dolaşmaya başladı. Durum son derece gerginleşti.”
200 altın tazminat
Küçük Kamil’in ertesi günkü cenazesi Antep’in işgaline karşı duran halkını bir araya getirdi. Durumun ciddiyetini gören Fransız kumandanı, Mehmet Kamil’in babası Ökkeş Ağa’ya 200 altın tazminat teklif etti. Ancak, Kamil’in babası bu teklifi kesin ve kızgın bir dille reddetti. Kamil şehit düştüğünde tarih 20 Ocak 1920’ydi. Bugün Gaziantep’in merkezindeki ilçe, onun, Şehit Kamil’in adını taşıyor.
Kamil’in öldürülmesi üzerinden geçen neredeyse 95 yıldan sonra... Nice başbakanlar, bakanlar, hükümetler, valiler, komutanlardan sonra... Nice anayasalar, iktidarlar, muhalefetler, darbeler, reformlar, paketler, kanunlar ve yönetmelikler sonra... Nice nutuklar, kararlar, sloganlar, köşe yazıları, kitaplar, şiirler, romanlar, araştırmalar, tezler sonra... 95 yıl sonra geldiğimiz nokta, başörtülü kadınların tacize uğrayıp uğramadığını tartışmaksa... Ama bundan çok daha vahimi, 95 yılda geldiğimiz nokta, fırına giden çocukları, işgal kuvvetleri yerine kendi yasal güvenlik kuvvetlerimizin öldürmesiyse vay halimize!
Şunu da unutmayalım. Kurtuluş mücadelesi veren dedelerimiz ve ninelerimiz savaşın son bulup ülkenin huzura kavuşması için o işgal kuvvetleriyle önce ateşkes, sonra barış antlaşması imzaladı. Ki bugün hâlâ yürürlüktedir Lozan Antlaşması.
Ne dersiniz? 91 yıl önce yabancı ülkelerle yaptığımız barış antlaşması bir benzerini de içeride, kendi aramızda yapmanın zamanı gelmedi mi? Daha kaç kişinin, daha kaç çocuğun ölmesi lazım anlamak ve anlaşmak için?
Paylaş