Paylaş
Cenaze evi, düğün evi: Biri hüznün ve gözyaşının, diğeriyse neşenin, gülen yüzlerin ve mutluluk gözyaşlarının doruğu. Tam da bu sebeple atalar “Ölü evinde ağlamasını, düğün evinde gülmesini bilmeli” demişler. Gelin görün ki Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin 17 Aralık’taki ölüm yıldönümü “Şeb-i Arus”, yani “Düğün Gecesi” adıyla anılagelmiştir. Ölüm ve düğün gibi iki zıt kavramın bir araya gelmesi ne kadar sıradışı değil mi?
KAVUŞMA ZAMANI
Elbette “Şeb-i Arus” sözünün kaynağı, Mevlâna’nın dünyaya ve maneviyata getirdiği şiirsel bakıştır. Mevlâna, öldüğü günü “en sevgili dosta”, yani Yaradan’a kavuşma (vuslat) günü kabul etmiştir. “Ruh vuslattadır, bedense ihtiyaç içindedir” diyen Mevlâna’ya göre ruh, ölümle birlikte dünya kaygısından, nefsin doymak bilmez isteklerinden kurtulmuş olur. İşte bu nedenle ölüm, üzücü bir son değil, yaratıcısının huzuruna dönüp onun hakikatine kavuşma vesilesidir. Ölüm, Allah’tan gelen ruhun, kalıptan kurtulup her şeyin aslı olan Allah’a döndürülmesidir.
İLHAM KAYNAĞI
“Canım bende oldukça Kuran’ın kuluyum. / Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım” diyen Mevlâna’nın Divan-ı Kebir’de ve Mesnevi’de şiirsel benzetmelerle dile getirdiği “Allah’a kavuşma” anlayışı, Kuran’da şöyle ifade edilir: “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz ‘O’na döneceğiz (Bakara, 156).” Bir vefat veya musibet haberi alındığında söylenen “innâ lillâhi ve-innâ ileyhi râci’ûn” sözünün kaynağı da yine bu ayettir. Keza Hz. Peygamber’in son nefesini vermeden önce “en sevgili dosta (me’a’r-refikı’l-a’lâ)” dediği rivayet edilir.
HÜZÜN OLMASAYDI
Mevlâna’nın ölüm ve düğünü “Şeb-i Arus” ifadesinde buluşturması, bir başka manaya daha işaret eder: Zıtların birlikteliği. Mevlâna, her yaratılanın, dünyadaki tüm güzelliklerin, aslında musibetlerin varlığıyla görünür olduğunu dile getirmiştir: “İyiyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin. Zıt, ancak zıddıyla görülebilir, a yiğit”, “Allah, gönül hoşluğu ortaya çıksın diye ona zıt olarak sıkıntıyı ve üzüntüyü yarattı.” Çünkü karanlık olmasaydı ışığı, hüzün olmasaydı sevinci, ölüm olmasaydı hayatı anlayamazdık.
ACIDAN TATLIYA
Dünya yolculuğu, esasen bizim zıt seçenekler arasından hangisine yöneleceğimizdir. Mevlâna’nın tercihi daima Allah rızasını kazandıran, ilahi sevgidir: “Gönlümüzde sevgilinin hayali oldukça, hizmetkârlık ve fedakârlık bizim işimizdir”. “Sevgi, acıları tatlıya çeker; çünkü sevgilerin aslı, doğru yola götürmektir”. İnsan, zıtlıklara sevgiyle bakmalı; kötülüğün içinden iyiliği çıkarıp, sevinçlerdeki hüzünlü yanı fark edebilmelidir.
*
Bu yolda insanın karşısındaki en önemli engel kendi nefsidir. Mevlâna, “Nefsin, ‘Burası kötüdür’ dese bile kulak asma. Çünkü nefsin işi tersinedir” uyarısını yaparken, ilhamı yine Kuran’dır: “Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, halbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur ki bir şeyi seversiniz, halbuki hakkınızda o bir şerdir
(Bakara, 216).”
DÜĞÜN HEDİYESİ
MEVLÂNA Celaleddin-i Rumi, Anadolu’dan Hindistan’a, Orta Asya’dan Balkanlar’a milyonlarca kişinin gönlünde müstesna bir yere sahip, İslam medeniyetinin en tanınan mutasavvıflarından biri. Hatta modern zamanlarda pek çok dile çevrilen şiirleriyle, öğretileri İslam dünyasının çok ötesine uzanıyor. Onun vefat / vuslat yıldönümü olan “Şeb-i Arus”, 749 yıldır olduğu gibi Konya’da ve pek çok beldede anılacak.
*
Mevlâna, “Sevgiden acılar tatlı olur. Sevgiden bakırlar altın olur./Sevgiden tortular berrak olur. Sevgiden dertler şifa bulur” demiş. Ama hemen ardından da eklemiş: “Bu sevgi de bilginin sonucudur. Kof adamın böyle bir tahta oturması mümkün mü? Eksik bilgi de aşkı doğurur ama o, nesnelere olan aşktır”.
*
Gelin bizler “Şeb-Arus”u, semazenlerin estetik fotoğraflarının çekildiği, turistik veya kültürel bir gelenek olmanın ötesine taşıyalım. “Nesnelere âşık olmak” yerine, maddenin ardındaki manayı arayalım. Ne demiş Rumi: “Görür, bulur altın madenini, arayan, istekli olan”, “Şüphesiz arayan bulur”.
Paylaş