Dolunay görse pide zanneder

Haberin Devamı

Osmanlı ramazanlarında, iftar sofralarındaki çeşit çeşit yemeklere duyulan iştah, kendini birbirinden lezzetli beyitlerde, dizelerde göstermiştir.

OSMANLI divan şiirinde ramazanı konu edinen eserlere “ramazaniyye” adı verilir. Ramazaniyyelerde bu ayın hem manevi, hem de maddi pek çok özelliği işlenmiştir. Elbette sofra, iftar ve yemek bu konulardandır. Örneğin Nabi (ö. 1712), ramazanın manevi değerini sofrayla ilişkilendirerek anlatır:
Savm bir maide-i rahmetdir
Nurdan saime bir hilatdır.
Günümüz diliyle: Oruç bir rahmet sofrasıdır / Oruçlunun nurdan hırkasıdır.
Nabi’nin çağdaşı, (hatta onunla aynı yıl vefat eden) Sabit, hem dinin ve imanın kuralları hem de şeker anlamındaki ‘akide’ kelimesinin çift anlamından yararlanarak maneviyatla maddiyatı birleştirir:
Matbahı rûzeyi miftah-ı akideyle açar
Feth-i rûziye bakan ağzı mühürlü rindan.
Orucun mutfağını akideyle açar / Orucun fethine bakan rindlerin (kalender meşrepli derviş) mühürlü ağızları.

Haberin Devamı

MÜKELLEF İFTARLAR


Yemekle maneviyat arasındaki benzetmelerin yanı sıra, iftar sofrasındakilerin iştahı da açık bir dille anlatılır. Ama şiire yakışır bir zarafetle tabii... Örneğin Enderunlu Vasıf (ö. 1824);
Gösterme sakın sofrada yer sufiye yoksa
Dil-sir olamaz taba pilav yahni kapandır...
Derken, tekkelerde veya imaretlerde verilen mütevazı yemeklere alışmış birinin, mükellef bir iftar sofrasına oturduğunda dur durak bilmeden yiyeceğini ama doymayacağını mizahi bir dille anlatır ve devam eder:
Gördükçe hilal-i feleği gürisne çeşman
Ser-sofra-i çarh üzre sanır pare-i nândır.
Gördükçe dolunayı aç gözlüler / Gökyüzü sofrasındaki pide (ekmek) sanır.
Kurs-ı mehe bu dis bileyis var iken onda
‘Mehdir o, degil nan deyü ersen inandır.
Ayın tahtına bu diş bileyiş var iken onda / ‘O pide değil, aydır’ desen de inandıramazsın.

CENNET SOFRASI

Haberin Devamı

Kamî (ö. 1724) için iftar, cennet zevkini gösteren, onun sevincini yaşatan zamandır:
Vakt-i iftar nümayende-i zevk-i cennet
Ferhatânın biri onda birisi bunda ayan.
Surûri de (ö. 1814) iftar vaktinde yemeklerin sofraya dizilmesiyle, ramazanın oruçlulara ziyafet sunduğunu dile getirir:
Vakt-i iftar erişip yine dizildikçe ni’am
Yani saimlere kıldıkça ziyafet Ramazan.

İsterse 6 ay ramazan olsun

ELBETTE, ramazan ve yemek ilişkisi sadece divan şiirlerinde değil âşık geleneğinde de kendine yer bulmuştur. Halk kültürü araştırmacısı Sadi Yaver Ataman, eski ramazanları anlatırken, “Açgözlü Destanı”na da yer verir. Kıbrıslı Aynalı’dan Âşık Hüseyin’e kadar pek çok halk şairine atfedilen bu ramazan destanında, iftar sofrası hakkında iştahlı dizeler dile gelir:


*

Haberin Devamı


Ramazanda çok taamdan
haz etmem
Hemen kırk elli saban olsun
Nefsimi ziyade zevkle doylamam
Dilerse bunda şah-ı cihan olsun


*


Tabaklar gelsin çifte çifte
Şekerli reçelden edelim sifte
Onun ardından eşkili köfte
Dolma yerken gönlüm
şaduman olsun


*


Kayseri pastırması
nam vermiş cihana
Yumurta yağıyle girmiş sahana
Patlıcan dolmasına
yoktur mahana
Etli paça dertlere derman olsun


*


Yassı gadayif canların canı
Tel gadayif yemeklerin sultanı
Tatar böreği pek severim anı
İçinde kıyma soğan bol olsun


*


Aşure gelsin bal ile yağdan
Şekerli kaymak sol ile sağdan
Bir kuzu dolması kızara yağdan
Biri de fırında püryan olsun


*


Bir zaman cihanda
sağ olur isem
İstanbul içinde mukim olur isem
Bu yemekleri ger gün
bulur isem
İsterse altı ay ramazan olsun


*

Haberin Devamı


Yoğurtlu yemeklere
bu canım feda
Biraderim gayret et al bir daha
Sade yağ ile hele pek şifa
Oğlun doğarsa adı Şaban olsun


*


Âşık Hüseyin der ki
çoktur aşlarım
Tavuk dolmasını sever dişlerim
Kavurma ile cenge başlarım
Yahni benimle imtihan olsun

Yazarın Tüm Yazıları