Paylaş
Hayır, Ayasofya’dan değil, İspanya’nın Cordoba (Kurtuba) şehrindeki Cami- Katedral’den söz ediyorum. Bu eşsiz tarihi binanın mülkiyeti, İspanya’da bir kez daha tartışma konusu.
“Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?”. Bu sorunun yanıtlanamadığı, yani tarihi-doğal güzelliklerin paylaşılmadığı veya tam tersine sahipsiz kaldığı durumlar için UNESCO, Dünya Kültür Mirası diye bir kavram geliştirdi. 1972’den bu yana, dünya genelinde 1000’in üzerinde mekan bu listeye girerek “insanlık adına” kayıt altına alındı. Gerektiğinde korunmaları için girişimlerde bulunuldu. Benzersiz bir mimariye sahip ve İslam medeniyetinin en zarif eserlerinden olan Kurtuba (Ulu)Camii, ya da İspanyolca adıyla Mezquita de Cordoba, 1984’te bu listeye dahil edildi. 1994’te ise UNESCO’nun listesindeki isim Cordoba Katedral-Camii olarak değiştirildi. Bu bir bakıma doğru bir karardı, çünkü cami, 1236 yılında, Reconquista (Yeniden Fetih) sırasında III.Fernando’nun (III.Ferdinand) emriyle kiliseye dönüştürülmüştü. Yani bina, 750 senedir bir kilise olarak kullanılıyor. Ayrıca bu uzun sürede mekana, farklı bir mimari anlayışı yansıtan unsurlar eklenmiş. Özellikle 16.Yüzyıl’a ait olan bu eklentiler de başlı başına tarih eseri. Dolayısıyla isminin “katedral-cami” olması gayet doğal karşılandı.
2004’te Cordoba’daki bazı Müslüman topluluklar, adında “Mezquita” (mescid) olsa da aslında sadece bir katedral olan mekanda kendilerine bir ibadet bölümü ayrılmasını talep ettiler. Elbette Vatikan, bunun söz konusu olamayacağını, Müslümanların “tarihi kabullenmeleri” gerektiğini belirtti. Buraya kadar mesele gayet açıktı ve öyle esaslı bir tartışma da olmamıştı. Ama Cordoba Piskoposluğu, 1882’de “Ulusal Hazine” ilan edilmiş olan tarihi binayı, 2006’da kendi mülkü ilan ediverince durum karıştı. Üstelik, Piskoposluk 2014’te, mekanın tanıtım malzemelerinden “Mezquita”yı çıkararak adının sadece “Cordoba Katedrali” olmasını sağladı. Tabii bu durum, akademisyenler ve tarihçiler başta olmak üzere pek çok kişinin tepkisini çekti. Bunlardan birisi de UNESCO’nun 1987-1999 yılları arasında direktörlüğünü yapmış olan İspanyol Federico Mayor Zaragoza oldu. İspanya ve Türkiye liderliğinde yürütülen Medeniyetler İttifakı’nın öncülerinden olan Zaragoza, Cordoba’nın dinler arası hoşgörüye en güzel örneklerden biri olarak gösterilirken, Piskoposluğun “birlikte yaşam değerlerini tehlikeye atan bir tavır” içinde olduğunu öne sürdü.
Bir başka çıkış, İspanya Ulusal Araştırma Konseyi (CSIC), İslam ve Endülüs Dönemi tarihçisi Eduardo Manzano’dan geldi. Manzano, 14 Nisan’da El Pais gazetesine yazdığı bir makaleyle konuyu gündeme taşıdı. Manzano, kilisenin mülkiyet iddiasının son derece zayıf bir dayanağı olduğunu, III.Ferdinand’ın mekanı kiliseye devretmediğini, sadece kiliseye çevirme iznini verdiğini öne sürüyor. “Ulusal Hazine” ilan edilmiş bir mekanın kamuya ait olduğunu, dolayısıyla devletin anayasal sorumluluğu çerçevesinde tarihi eserleri koruması ve sahip çıkması gerektiğini belirtiyor. Yazıdaki ilginç bir nokta da, bazı çevrelerce dile getirilen mekanın “sadece müze” olması fikri. Manzano’ya göre, bu fikre dayanak olarak gösterilen İstanbul’daki Aya Sofya’yla karşılaştırma yapmak doğru değil: Çünkü, Aya Sofya’nın hemen yakınında Sultanahmet Camii var ve geniş kitleler rahatlıkla ibadet edebilirken, Cordoba’daki katedral için böyle bir seçenek bulunmuyor. Yani, mekanı müzeleştirmenin yerinde bir çözüm olmadığını söylüyor. Manzano’ya göre Piskoposluk, tarihi mekanın asıl restorasyon ihtiyaçları dururken yaptığı eklentilerle camiye ait ögeleri değersizleştirmeye çalışıyor.
Aslında tartışma sadece bir binanın mülkiyetiyle ilgili sayılmaz. İspanya’da göçmenler yoluyla Müslüman nüfusun artması, koyu Katolik İspanyollar arasında hoş karşılanan bir durum değil. Bazı din adamları, Cordoba etrafındaki talepleri “İspanya’yı (ve Avrupa’yı) yeniden fethetmeye çalışan Müslümanların işi” olarak niteliyor. Hal böyle olunca da liberal-sol kanattan ve Müslümanlardan “İslamofobi” itirazları geliyor.
Tüm bu harala gürele karşısında, geçtiğimiz günlerde İspanya’nın Arap Kültürü, Tarih ve Arkeoloji alanında çalışan akademisyenleri, Eduardo Manzano’nun makalesini bir manifesto olarak kabul edip “Kurtuba Camii”nin kamu mülkiyetine geçmesi için imza kampanyası başlattılar. Bakalım, -fatihler, karşı fatihler, yeniden fatihler- sarmalı karşısında tarihçilerin ve akademisyenlerin çabaları nasıl bir sonuç verecek?
Paylaş