Çalış çalış nereye kadar?

UZUN çalışma saatleri nedeniyle özel hayatına/ailesine yeterince zaman ayıramayanlardan mısınız? Hiçbir işe tam yetişemiyor musunuz? Cevabınız “Evet”se, bilin ki yalnız değilsiniz!

Haberin Devamı

ZORLU GELİŞİM

Hiç şüphesiz iş/özel yaşam dengesizliği, en fazla kadınları, özellikle de çocuklu kadınları etkiliyor. 1950’lerden bu yana kadınların iş hayatına etkin katılımı onlara bireysel olarak çok şey katarken, ekonominin büyümesinde de kritik rol üstlendi. Öte yandan aynı gelişim süreci kadınların üzerindeki çalışma baskısını da arttırdı. Çünkü işteki mesainin yanında bir de evdeki mesai var. Malum, “Çocuk da yaparım, kariyer de” meselesi. Üstelik kadınlar, toplumsal beklenti gereği görünümlerine erkeklerden daha fazla özen göstermek durumunda.

Tüm bunlara bir de salgın/karantina koşullarını ekleyin...

Çalış çalış nereye kadar

DESTEK ZAMANI

Haberin Devamı

Bilgisayardan görüntülü toplantı yaparken ağlayan ufaklıkla ilgilenmek, okulla internet bağlantısı kopan çocuğa destek olmak, “normalde” öğlen ofiste yerken evde her öğün yemek hazırlamak, iş başındaki “rasyonel” tavırla evdeki “anaç/eş” tavrının karışması... Hal böyleyken kadınlar başta olmak üzere hepimizin hem fiziki, hem de manevi desteğe ihtiyacımız artıyor.

Çalış çalış nereye kadar

ÖRNEK BİR EV ERKEĞİ

“Ev kadınlığı, annelik” hobi değil, başlı başına bir, hatta birkaç meslek: Çocuk bakıcısı, temizlikçi, ütücü, aşçı... (Ama ev kadınları gündelik dilde hâlâ “çalışmayan kadın” olarak tarif ediliyor). Bu tempoda kadının annesi, kayınvalidesi gibi “yardımcı kuvvetleri” yoksa, destek görevi elbette erkeğe düşüyor. Araştırmalar son 10 yılda erkeklerin ev işlerine giderek daha fazla destek olduğunu gösterse de bunun yeterli düzeyde olduğu söylenemez. “Erkek adam”, “ağır abi” veya “kılıbık erkek” gibi geleneksel imgelerin erkeklere engel veya bahane olduğu açık. İlginç olansa bu geleneksel tavrın, sanılanın aksine dinî bir dayanağının bulunmaması.

‘en hayırlınız...’

Hz. Peygamber, Mekke’nin en varlıklı kadınlarından birisi olan Hz. Hatice ile evliyken bile ev işlerine yardım eder, hatta hanımının “Bizim bu işleri yapacak insanlarımız var” demesine rağmen kendini ev işlerinden soyutlamazdı. Sonraki yıllarda da kendi elbiselerini yıkamaya, temizlemeye devam etmiş, hatta sökülen kıyafetlerini kendi dikmiştir. “Sizin en hayırlı olanınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır” sözüne uygun bir davranışla ev süpürür, hamur yoğurmaya yardımcı olur, hayvanlara yem verirdi. Ayrıca evin ihtiyaçlarını pazardan alıp eve kendisi taşırdı. Yapılan yemeklerle ilgili asla olumsuz yorumda bulunmazdı. Tüm bunların yanında çocukları ve torunlarıyla ilgilenirdi. Günümüzde ev işlerine bu denli katılan bir erkek, arkadaşlarından “kılıbık” yaftası yiyebilir. Ama bu yakıştırmayı yapanlar, Resulullah’ın da aynı şekilde davrandığını öğrenseler çok şaşırıp utanacaklardır.

Haberin Devamı

Çalış çalış nereye kadar

MADEM ÖYLE, NEDEN BÖYLE?

Elbette bu noktada şu soru akla geliyor: Madem Hz. Muhammed ev işlerinde böylesine bir örnekti de neden dünyamızdaki yüz milyonlarca Müslüman erkek benzer bir tutumda değil? İnananlar için kabullenmek zor olsa da -İslam ahlakı, Peygamber’in güzel davranışları- sanıldığı gibi Müslümanların her davranışına nüfuz etmiş değildir. Bunun önündeki ilk engel, sorumluluktan kaçmaya meyilli, bencil nefsimiz/egomuzdur. Ama daha da önemlisi geleneklerdir. Pek çok ayette, yanlış gelenekleri “atalarımızdan böyle gördük” diyerek sürdürmemek gerektiği vurgulanır. Ne var ki bu ilkeyi gündelik hayata uygulamak için layıkıyla bilmenin yanında özel bir çaba gerekiyor. Toplumsal değerlerin parçası haline gelmedikçe “güzel ahlak” sadece “iki kapak arasında” kalmaya mahkûm.

ÖNEMLİ SORU

Haberin Devamı

Hiç şüphesiz çoğu “gelenek” somut ihtiyaçlardan doğar. Erkek-kadın rol ayrımındaki en önemli belirleyici, ilk başta kültür değil fizyolojiydi: Ava giden erkek–mağarada kalıp çocuğunu büyüten, toplayıcılık yapan kadın. Geleneksel “evdeki kadın-dışarıdaki erkek” tipolojisini kökten değiştirense Endüstri Devrimi oldu. İşte bu noktada, alışılmış tavrın yerini yeni bir anlayışa bırakması kaçınılmaz hale geldi. Ve bu süreç halen devam ediyor. Öyleyse sıradaki soru şu: Olumlu değişimin önündeki engel, dinin temel ilkeleri mi yoksa geleneğe dayanan ve dinsel sanılan davranışlar mı? Bu soruya cevap vermesi gereken herkesten önce samimi Müslümanlar olmalı.

 

Yazarın Tüm Yazıları