Paylaş
ZOR ZAMANLARDA
Atalarımız boşuna dememiş “Allah bugünümüzü aratmasın” diye. Büyüklerimizden “Aman evladım, beterin beteri var. Hamdolsun diyelim, buna da şükür...” sözünü duymuşuzdur. Ne var ki bu söze herkes aynı duyguyla karşılık veremez. Hatta “Buna da şükür” ifadesi, hep daha iyisini bekleyen kuşaklara antipatik bile gelebilir. Çünkü işlerin istediğimiz gibi gitmemesi bazen bizi hiddetlendirir. Hele de konu sağlık veya parasızlık olduğunda. İşte böyle zor anlarda “Buna da şükür” demek, pek çoğumuz için kızgınlık nedeni veya “züğürt tesellisi”dir... Sıkıntıdaki iyi tarafları görmek, kendini kandırmak gibi algılanır. Bazılarımız için eldekine kanaat etmek edilgen bir tavır veya eksiği, yanlışı kabullenmek değil midir?
BAKIŞ FARKI
Oysa güzel düşünce, kanaatkârlık ve şükür, ne daha iyi bir yaşam hedefiyle çelişir, ne de enayiliktir. İbn Arabi’ye (ö.1240) göre “Kanaat, fazlasını istemeyerek elde bulunanla yetinmek demek değildir”. Sahip olduklarımıza gönül rızasıyla yaklaşmak; eldekinin azaldığı sıkıntılı zamanlara sabredip, “şer içindeki hayrı” bulmaya çalışmaktır. Ayrıca şükür ve kanaat, tasayı yok saymak, dertlinin halini görmezden gelmek de değildir... Tam tersine, değiştiremediğimiz zor koşullarda bile “ruhun bağışıklık sistemini” güçlendiren bir dayanak noktasıdır. Mesela:
“Hafta sonu dört duvar arasına tıkıldık” diye dertlenip durmak yerine “En azından hafta içi çıkabiliyoruz” diye düşünmektir.
İçimizi sıkan, “Evden çıkamıyoruz” gerçeğini “Neyse ki oturacak bir evimiz var” diye okumaktır.
“Restoranda güzel bir yemek” özlemini “Şükür, eve sipariş verebiliyoruz” diyerek hafifletmektir.
Sosyalleşmenin; sinemanın, konserin eksikliğini, “Bak bir sürü online etkinlik var, hem de çoğu ücretsiz” diyerek gidermeye, güzel vakit geçirmeye çalışmaktır...
MORAL KAYNAĞI
Kanaatkârlık, “enseyi karartmadan” bardağın dolu tarafına odaklanmaktır. Çünkü boş kısma takılmak, elimizdeki suyun da tadını kaçırır. Her türlü soruna çözüm üretebilmek için olumlu düşünmeye, başarıya inanmaya ihtiyaç var. Bunun başlangıç noktası da sahip olduklarımızın değerini bilmek. Sabırla nice sıkıntılara katlanan atalarımız, “Allah kimseyi alıştığından geri koymasın” diye dua ederken, şu ayeti söylemeyi de unutmamışlar: “Muhakkak her zorluğun yanında bir kolaylık vardır”. Asıl marifet, moralimizi bozmadan “zorluğun yanındaki kolaylığı ve çözümleri” bulmakta.
HZ. İSA’YI ANMAK
HIRİSTİYAN âlemi için Hz. İsa’nın doğum günü, yani Noel yortusu/bayramı, en önemli dini günlerdendir. Ülkemizde genellikle yılbaşı kutlamasıyla karıştırılır. Katolik-Protestan Hıristiyanlar Noel’i 25 Aralık’ta, Ortodoks-Doğu kiliselerine bağlı olanlarsa 6 Ocak’ta kutlarlar. Her birinin bayramı kutlu olsun. Tarihçilerin Hz. İsa’nın doğum yılı, kiliselerinse doğum günü üzerindeki görüş ayrılıklarından daha önemlisiyse Hz. İsa’nın insanlığa neler getirdiği, neler söylediği olsa gerek...
*
İncil’de “Rab bir olan Rab’dır ve Rabbini bütün yüreğinle, bütün fikrinle ve bütün kuvvetinle seveceksin” diyen İsa Peygamber’in bazı sözleri, gündelik hayatımızdaki ifadelere dönüşmüştür: “Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin?... “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın...” “Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız...”
*
Müslümanlıkta büyük değer verilen Hz. İsa, Kuran’da 93 ayette anılır ve “ülü’l-azm” yani yüce peygamberlerden kabul edilir. Gündelik konuşmada adı geçtiğinde hürmeten “aleyhisselam”, yani “Allah’ın selâmı üzerine olsun” denmesi âdettendir. Hz. İsa, Kuran’da ayrıca Hz. Muhammed’in gelişinin habercisidir: “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim.” Onun Kuran’da anlatılan mucizeleri, Müslüman şairlerce yüksek manevi hallerin benzetmesi olarak kullanılmıştır. Örneğin Yunus Emre’ye atfedilen bir ilahi “Gökyüzünde İsa ile... Çağırayım Mevla’m seni” derken Rûhî-i Bağdâdî, Hz. İsa’yı şu dizelerle anar: “Sûrette n’ola zerre isek ma’nîde yûhuz (mânâda güneşiz)/Rûhu’l-kudüs’ün Meryem’e nefhettiği ruhuz.”
Paylaş