Paylaş
*
İşte, 1919-1922 yılları arasında, Anadolu’nun düşman işgaline direnişini savunan, Milli Mücadele taraftarı basının genel durumu böyleydi. Hemen her sahada olduğu gibi burada da olağanüstü koşullar altında, varoluş ve ayakta kalma gayreti vardı.
PROPAGANDA SAVAŞI
Milli Mücadele’yi destekleyen basın ayrıca kurtuluş çabalarına karşı çıkan Türkçe gazetelerle de mücadele etmek durumundaydı. Hem de Milli Mücadele karşıtı gazeteler, işgal kuvvetlerinden himaye görüp devlete ait bazı yerel matbaalar onların kullanımına verilmişken.
*
Elbette mesele tiraj rekabetinin çok ötesindeydi. Milli Mücadele karşıtı köşeyazarları, İşgal Kuvvetleri ile savaşmanın akılsızlık olduğunu, bu mücadelenin kazanılamayacağını, “isyancıların” ancak felaket getireceğini iddia ediyorlardı. Diğer bir deyişle, bağımsızlığı boş bir hayal gibi gösterip halka ümitsizlik aşılıyorlardı. Bu propagandanın asıl gayesi, Anadolu insanını Kurtuluş Savaşı’ndan vazgeçirmekti. İşte Milli Mücadele basını, bu savlara karşı çıkıp bağımsızlık inancını diri tutmaya gayret ediyordu. Örneğin “Yeni Yozgat” gazetesine göre “Kendi kuvvetine istinâd (dayanmayan) etmeyen millet daima aldanmıştır”. Tüm bu çabalar, kurtuluş yolculuğunda halkın birliğini sağlamak adına hayati önemdeydi.
‘TAKTİK’ HABERLER
Gazetelerin işgal altındaki bölgelere gönderilmesiyse halkın moralini ve direncini yükseltmek adına çok mühimdi ve özel emek gerektiriyordu. Bununla birlikte Milli Mücadele basınının rolü, halka haber ve moral vermekten ibaret değildi. Özellikle Ankara gazeteleri, tüm dünyaya hükümetin mesajlarını iletme işlevini üstlenmişti. Tabii bir de işin “taktik” yanı vardı. 26 Ağustos’ta başlayan “Büyük Taarruz”un son ana kadar düşman ordularından saklanması amacıyla yoğun çaba gösterilmiş, gazeteler Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın cepheye gittiğinin anlaşılmaması için Ankara’da Hilal-i Ahmer (Kızılay) yararına düzenlenen bir yardım davetine katıldığını yazmıştır.
*
Bundan sadece birkaç gün sonraysa gazete sayfaları, cepheden gelen zafer haberleriyle dolmaya başlar. Anadolu halkı özlemle beklediği kurtuluş haberlerini birbiri ardına gazetelerden öğrenir. 10 Eylül’den itibaren tüm gazeteler, İzmir’in nihayet düşman işgalinden kurtulduğunu bildirirler okurlarına. Cephedeki kumandanlar, askerler gibi basın da görevini yerine getirmiş, “vatan [geri] gelmiş”, “zafer, ona inananların” olmuştur.
Zafer ve kurtuluş haberleri veren, 29 Ağustos 1922 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesi.
VAROLUŞ MÜCADELESİ
MİLLİ Mücadele boyunca çekilen onca sıkıntının ödülü, Büyük Taarruz’la gelen zaferdir. Bu ortak başarıda, yerel basının payı büyüktür. Kastamonu’da “Açıksöz”, Konya’da “Babalık” ve “Öğüt / Nasihat”, Amasya’da “Emel”, Erzurum’da “Albayrak”, Balıkesir’de “İzmir’e Doğru”, Giresun’da “Işık”, Edirne’de “Ahali”, Trabzon’da “İstikbal”, Ankara’da “Yeni Gün”, “Yeni Adana”, “Antalya’da Anadolu”... Bunlar Milli Mücadele’yi destekleyen yerel gazetelerden bazılarıdır. Ayrıca önce Sivas’taki “İrade-i Milliye”, ardından Ankara’daki “Hâkimiyet-i Milliye”, BMM Hükümeti’nin görüşlerini doğrudan yansıtıyordu. Yayınlanan haberlerin temel kaynağı ise Meclis’in açılmasından kısa süre önce, 6 Nisan 1920’de kurulan “Anadolu Ajansı” idi.
*
İşgal Kuvvetleri’nin tüm baskılarına ve ağır sansüre rağmen İstanbul’da da Milli Mücadele’yi destekleyen gazeteler vardı. Bunlar arasında “İleri”, “Minber”, “Akşam” ve “Sebilürreşad”ın yanı sıra “Tasvir-i Efkâr”, “Vakit” ve “İkdam” gibi köklü gazeteler bulunuyordu. Ayrıca mizah dergisi “Güleryüz”, karikatürleriyle Ankara’ya destek veriyordu.
*
30 Ağustos Zaferi üstünden 101 yıl geçti. Ama ne gariptir ki yerel/yazılı basın, yine zor bir döneme tanıklık ediyor. Üstelik bu defa zorluklar Türkiye’ye özgü değil... Dijital dönüşüm, basılı gazeteleri öylesine sıkıştırdı ki sadece ABD’de, 15 yıl içinde 2000 kadar yerel gazete yayın hayatına son verdi! Bunun en temel nedeni, “küçük ilanlar” başta olmak üzere reklam gelirlerinin internete kayması.
*
Gazetecilik mesleği, etkisini zaten nicedir “televizyon gazeteciliğine” kaptırmışken, şimdilerde gündemi “sosyal medya fenomenleri” ve algoritmalar yönlendiriyor. Oysa gazetelerin yayınlanması hem kalabalık kadrolar gerektiriyor hem de emek ve fedakârlık istiyor. Hal böyleyken yazılı basının hızla değişen koşullar karşısındaki hayatta ve ayakta kalma çabası, hepimizin saygısını hak ediyor. Yüzyıl önce olduğu gibi bugün de, yarın da...
Paylaş