Paylaş
Selahaddin Eyyubî genç sayılabilecek bir yaşta Mısır’ın veziri ve başkumandanı seçildiğinde yıl 1169’du. Tam da o günlerde, Bilbis şehri yakınlarında Türkmen bir görevlinin dikkatini yolda yürüyen bir adam çekti. Adam yalın ayak yürümesine rağmen elinde bir çift yeni ayakkabı taşıyordu. Şüphe çeken adam, Selahaddin Eyyubî’nin huzuruna getirildi. Selahaddin ayakkabıların sökülmesini istedi. Ayakkabının içinden çıkan, Saray Ağası Cevher’in Mısır’ı ele geçirmeye çalışan Kudüs Haçlı Kralı Amalric’e yazdığı gizli işbirliği mektubuydu! Cevher’in amacı, Doğu’da eşzamanlı başlatılacak savaş ve Kahire’de çıkarılacak isyanla Selahaddin’i devirmekti. Bu ittifak ortaya çıkarılmasaydı Selahaddin iktidarının ilk yılında aniden iki ateş arasında kalabilirdi. Ama tarihin kaydettiği en ilginç kişiliklerden biri olan Selahaddin Eyyubî’nin daha yapacak çok işi vardı.
ANLAŞMAYI SEVEN SAVAŞÇI
Adeta Ortadoğu’daki çeşitliliğin bir aynası gibiydi Selahaddin Eyyubî. Büyük bir Kürt aşiretine mensuptu. Annesiyse Türk kökenliydi. Arap kültürüyle eğitilmiş, Türk emirlerle birlikte yükselmişti. Ordusunda ve devlette bu üç unsur da mevcuttu. Ama etnik bağlılıklardan ziyade kişiliğindeki asıl etken İslam’dı. Gönlünde daima bilim ve edebiyat olsa da ailesinin isteğine uyup yönetici oldu. Kısa zamanda başarılar kazanarak Mısır’dan Diyarbakır’a kadar Ortadoğu’yu idaresi altına aldı. Şimdi hedefinde Haçlıların 1099 yılında ele geçirdiği kutsal şehir Kudüs ve Doğu Akdeniz kıyıları vardı. İstihbaratı doğru kullanması ve akılcı savaş taktikleriyle Kudüs’ün yeniden alınmasını sağladı. Haçlıların aksine katliama girişmediği gibi tarihte benzerine zor rastlanır bir hoşgörü ve bağışlayıcılık gösterdi. Bu tavrı, dinî ve ahlakî bir gereklilik olarak görüyordu. Örneğin, düşmanları İngiltere Kralı Richard ve Fransa Kralı II. Philippe savaş sırasında hastalanınca onlara kendi doktorunu gönderecek kadar sıra dışı biriydi. Bunun gibi kayda geçmiş daha pek çok ilginç davranışı vardır. Bağışlayıcılığı, cömertliği, sözüne bağlılığı ve asaleti, Avrupa’da bile destansı bir kahraman olarak anlatılmasını sağladı.
ADALET VE SERVET
Özellikle adalet konusunda çok titizdi. Bir suçlama karşısında çok sevdiği yeğeninin, bir diğerinde de önde gelen komutanının yargılanmasına izin vermiş, ayrıcalığa karşı çıkmıştı. Aynı tutumu kendisi için de göstermiştir. Kudüslü bir tüccar, elinde bir belgeyle kadıya başvurarak Selahaddin Eyyubî’den davacı oldu. Kadı hemen durumu sultana bildirdi. Sultan kadıya belgeyi korumasını söyledi ve herkesi şaşırtan bir şekilde mahkeme edilmeyi kabul etti. Hatta Ortadoğu’nun en güçlü adamı, davaya bizzat katılıp kadının ve tanıkların huzurunda davacıyla yüzleşti! Selahaddin Eyyubî kendi suçsuzluğunun kanıtlanmasına rağmen yine de davacı tüccara hediyeler ve bir miktar para verdi. Öte yandan amacı, onu ‘susturmak’ değil gönlünü almaktı. Selahaddin Eyyubî, tarihin gördüğü en cömert ve en mutevazı liderlerden biridir. Kişisel servetini kimsesiz çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere halka dağıtmaktan hiç çekinmezdi. Debdebeden daima uzak durdu. Şahsı için hiçbir saray veya bina yaptırmadı. Öldüğünde özel hazinesinden sadece 1 Dinar ve 36 dirhem çıkmıştı*! Kendisini yakından tanıyan İbn-i Şeddad onun için şöyle yazar: “Herkes hakkında iyi sözler söylenmesini isterdi. Ağzı temizdi. Asla söverken görmedim... Ahdine vefa ederdi.”
Son zamanlarda siyasetteki ilkesizlik furyası ve kullanılan ifadelerin düzeysizliği karşısında Selahaddin Eyyubî’nin hatırası bir ibret timsali olarak karşımızda duruyor. Umalım ki onun tavrını, hatıra eşyası veya söylev malzemesi olmaktan çıkarıp hayata geçiren siyasetçilerin sayısı hızla artsın.
*“Selahaddin Eyyubî ve Devri”, Ramazan Şeşen, 2000.
Paylaş