Aşkın iyileştirici gücü

Malum, bu Pazar, 14 Şubat Sevgililer Günü. Modern dünyanın, “romantik” hediyeleşme fırsatlarından biri... Ne var ki hikâyenin başlangıcı, aslında pek çok konuda olduğu gibi yine inanç tarihine dayanıyor.

Haberin Devamı

 

M.S. 3. yüzyılın sonları... Tek bir Tanrı’ya inanan Hristiyanlara, çoktanrılı-pagan Roma imparatorluğunda ağır bir baskı uygulanıyor. Hristiyanların sayısı arttıkça uğradıkları zulüm de büyüyor. İşte hal böyleyken, eziyet görenlere kol kanat geren, dini inançlarına uygun şekilde evlenemeyen askerlerin nikâhlarını kıyan bir mübarek kişi var... Adı, Valentinus. Ama gün gelir, Romalılar onu da hapseder. Hatta imparator, dinini terk etmesi için kendisiyle bizzat görüşür. Ama Valentinus, canı pahasına da olsa inancından vazgeçmez.

Aşkın iyileştirici gücü

*

Menkıbelere göre Valentinus’u tutuklatan yargıç (veya gardiyan), “madem peygamberin [Hz.] İsa, “Allah’ın izniyle körü iyileştirir”di, sen de benim kör olan evladım Julia’nın görmesini sağla” der. Hayatını ilahi aşka adamış olan Valentinus’un temiz kalple ettiği dua kabul olur ve kızın gözleri açılır. Bu keramet üzerine yargıcın ailesi imana gelir. Ama tüm bunlar yine de hapisten kurtulmasını sağlamaz. “Aziz Valentin”, 14 Şubat’ta hayatına son verilmeden önce, Julia’ya iyi dileklerini yazdığı bir mektup bırakır. İşte rivayete göre bu mesaj, yüzyıllar içinde erkeklerin, âşık oldukları kadınlara gönderdiği mektuplara ve hediyelere ilham kaynağı olmuştur.

Haberin Devamı

NE GÖRDÜ YUSUF’UN YÜZÜNDE?

İnanç
tarihinin en yaygın anlatılarından biri de elbette Züleyha’nın Yusuf’a duyduğu aşktır. Kuran’da Hz. Yusuf’un kıssası, adını taşıyan “Yusuf” suresinde anlatılır...

Aşkın iyileştirici gücü

*

Hz. Yusuf, çocukken kıskanç kardeşleri tarafından bir kuyuya bırakılır. Kervancılar onu bulup köle olarak Mısır vezirine satarlar. Ama Yusuf, köleden çok bir evlatlık gibi yetiştirilir. Vezirin karısı Züleyha ise delikanlılık çağına erişen Yusuf’un güzelliğine hayrandır. Bu hayranlık onda bir tutkuya dönüşür. Bir gün Yusuf’u odasına çağırır, kapısını kilitler ve onunla birlikte olmak ister. Ancak [Hz.] Yusuf, nefsine hâkim olur ve böyle bir ihanette bulunmayacağını söyleyerek odayı terk etmeye çalışır. Ancak Züleyha, Yusuf’un peşinden gelir ve hırsla onun gömleğini parçalar. Yusuf kapıdan çıkmaya çabalarken karşılarında veziri bulurlar. Züleyha bu durum karşısında, Yusuf’un kendisine saldırdığını iddia eder. Ne var ki kadının Yusuf’a saldırdığı gömleğinin halinden bellidir. Vezir, karısının zaaf gösterdiğini ve Yusuf’un masumiyetini anlar.

*

Haberin Devamı

Olay kapansa bile şehirdeki kadınlar Züleyha’nın Yusuf’a olan tutkusunu duymuşlardır. Bunun üzerine Züleyha onlara bir oyun hazırlar. İleri gelen kadınları evine davet eder. Misafirlik sırasında bıçakla soymaları için meyveler getirtir. Ve o sırada Yusuf’u yanlarına çağırtır: “Kadınlar Yûsuf’u görünce, onun üstünlüğünü anladılar ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. Ve dediler ki: Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, ancak çok güzel bir melektir”. Züleyha böylece Yusuf’un her kadının aklını başından alacak kadar yakışıklı olduğunu kanıtlamıştır. Dolayısıyla kendisinin kınanmaması gerektiğini öne sürer. Üstelik eninde sonunda Yusuf’la birlikte olacağını, hatta bu isteğini yerine getirmezse onu hapse attıracağını söyler. Ama yine de amacına eremez.

*

Haberin Devamı

Dedikodular tüm şehre yayılınca -lehindeki delillere rağmen- Yusuf hapse düşer. Uzun zaman sonra farklı bir nedenle Yusuf’un hapisten çıkmasına karar verilse de o, hakkındaki suçlamalardan aklanmadıkça dışarı çıkmayı reddeder. “Eli kesilen kadınlar” ve vicdan azabı çeken Züleyha, onun lehinde tanıklık eder. Edebin ve sadakatin timsali Hz. Yusuf, nihayet halk nezdindeki itibarına ve özgürlüğüne kavuşur.

*

Türk ve Fars edebiyatında “Yusuf ile Züleyha”, saplantılı bir arzudan çok daha derin bir aşkın ifadesidir elbette. Züleyha yaptıklarının üzüntüsünden kör olsa da gözleri Yusuf’un duasıyla açılır. Ve zamanla Yusuf’ta gördüğü güzelliğin asıl kaynağının Yaradan olduğunu anlar. Yunus Emre’nin sorduğu üzere: “Ne gördü Züleyha Yusuf yüzünde/İşi efgân olupdur aşk elinden”. Mevlana’nın dediği gibi aşkının yüzeyselliğini kavrar: “Aşk bir denizdir, gökyüzü, onun üstünde bir köpük; Yusuf’un arzusuna kapılan Züleyha gibi.” Böylece Züleyha âşık olduğunun, aslında bir beden değil ondaki ruh ve mana olduğunu fark eder. Hamdî’nin ifadesiyle: “İçti çün şerbet-i hakikatten/Geçti cümle mecazî lezzetten.” Yani Züleyha, Yusuf sayesinde “mecazî aşk”tan mezun olur ve “hakiki aşk”ı bulur; “beşerî aşktan” “ilahî aşk” mertebesine çıkar.

Yazarın Tüm Yazıları