Paylaş
Yüreğimiz pandemi haberleriyle daralırken, sosyal medya Türkiye’nin dört bir yanından yüklenen fotoğraflarla doldu. Ne de olsa kapalı havada karşımıza çıkan gökkuşağı, pek çoğumuz için mutluluk vesilesidir. Divan şairi Nedim’in (ö.1730) benzetmesiyle “dünyayı süsleyen yedi renkli kumaş”, inanç tarihindeyse çok farklı anlamlar taşıyan bir semboldür.
GÖK KÖPRÜSÜ
Gökkuşağı pek çok kültürde yerle göğü birleştiren köprü gibi görülmüştür. Çizgi romanlara ve filmlere konu olan İskandinav inanışlarındaki Heimdall, dünyayla diğer âlemler arasında geçişi sağlayan “gökkuşağı köprüsünün”, yani Bifröst’ün nöbetçisidir. Aynı benzetme, Anadolu bilmecelerinde de karşımıza çıkar: “Gökte gördüm köprüyü/Rengi yedi türlüyü.”
“Gök-yay”, Türk kültüründe zengin bir sembolizme sahiptir. Şaman (kam, baksı) davullarında gökkuşağı simgesi yer alırdı. Şamanın gökkuşağına tırmanarak göğe yükseldiği inancını, ruhun aşması gereken yedi engel (yedi renk) biçiminde okumak mümkündür. Ayrıca inanışa göre çocukların koruyucusu “Umay Ana” da gökkuşağı ile yere inermiş. Ortaçağ’ın önemli coğrafyacılarından Kazvinî’ye göreyse “Dokuz Oğuzlar, gökkuşağı çıktığında bayram yaparlar”mış. Yakın dönemlerde dahi Anadolu’da bazı yörelerde annelerin, bebeği 40 günlük olunca 7 renkli kuşak taşıyan elbiseler giyip kutlama yapmaları adettendi.
*
Malum, meteorolojik-optik bir doğa olayı olan gökkuşağının altından geçmek mümkün değildir. Atalarımız bu gerçeği bildiklerinden olsa gerek, -muhtemelen eğlencelik- söylenceler geliştirmişler: Gökkuşağı altından geçen kız çocuklarının diğer taraftan erkek, erkeklerinse kız olarak çıkacağı yetişkinlerin dileklerinin kabul edileceği, zengin olacağı hatta cennete gideceklerinin söylenmesi gibi. Bu tür inanışların kutsal kitaplarda karşılığı yoktur.
PEYGAMBER KUŞAĞI
Bölgesine göre ebemkuşağı, yağmur kuşağı, alkım gibi isimlerle anılan gökkuşağına, Anadolu’nun bazı yörelerinde “Hz. Ali’nin yayı” veya “Fatma Ana’nın kilimi” de denmiştir. Bunlara “peygamber kuşağı”, “ahir zaman kuşağı” gibi benzetmeleri eklemek mümkün.
*
Tevrat’a göre bulutlardaki yay (gökkuşağı), Büyük Tufan’ın sona erdiğinin ve yeryüzünde bir daha böyle bir tufan olmayacağına dair semadan inen bir ilahi alamettir. Yani “alaimisema”dır. Bu yönüyle hem bir şükür vesilesi, hem de Nuh Peygamber kıssasını hatırlatan bir semboldür.
BU İŞİN SIRRI NE OLA?
İslam, doğa olaylarına özel bir kutsiyet veya sembolizm atfetmez. Bununla birlikte doğayı, Allah’ın yaratıcılığını ve birliğini yansıtan, üzerinde düşünülmesi gereken ilahi işaretler bütünü olarak tarif eder: Kuran’daki ifadesiyle doğada “akıl sahipleri için deliller” vardır. Dolayısıyla tüm doğal olaylar gibi gökkuşağı da “ilahi nizamın” esaslarını araştıran Müslüman âlimlerin konularından olmuştur.
İslam medeniyetinin, fiziğin optik alanına önemli katkıları oldu. Özellikle “optiğin babası” denilen İbnü’l-Heysem, (ö.1040 civarı) bilim tarihinde müstesna bir yere sahiptir. Batı’da Alhazen adıyla tanınmış, öğretileri R.Bacon, Kepler, Fermat, Descartes gibi pek çok isme ulaşmış, etkisi 17.Yüzyıl’a kadar sürmüştür. Bu öncü fizikçi ve astronom, Fotoğraf makinesine giden “karanlık oda” (beyt el-muzlim) tarifini yapmıştır. Ayrıca kuramın yanında deneyselliğe verdiği önemle bilinir. Ancak tüm başarılarına karşın, gökkuşağının oluşmasını doğru biçimde açıklayan isim İbnü’l-Heysem değil, onun eserini yorumlayan Kemalüddin el-Farisi (ö.1319) oldu. Üstelik Kemalüddin el-Farisi ışığın su damlasındaki yansıma ve kırılma ilkelerini açıklarken bunları kanıtlamaya yönelik deneyler yaptı. Klasik astronominin son büyük temsilcisi Osmanlı âlimi Takıyyüddin (ö.1585) de çalışmalarında onun bulgularını kullanmıştır.
GÖKTEN GELEN MESAJ
Eski zamanlarda gökkuşağının ayağının altında dev bir hazine sandığı olduğu anlatılırmış. Belki de gökkuşağına saklanmış o hazine, umudun ta kendisidir... “Semanın alametleri”, en kapalı havalarda, en karanlık günlerde bile güzelliklerle karşılaşma ihtimalimizi hatırlatır bize. Eh, umudun gıdası da gayret olduğuna göre... Gelin bilginin peşinde, insanlığa faydalı, hayırlı projeler için inançla çalışmaya devam edelim. Belki de her çalışma, her yeni buluş, daha güzel bir dünyaya uzanan rengârenk bir köprüdür... Kim bilir?
Paylaş