Paylaş
Artçı etkileriyle uzunca bir zaman uluslararası gündemi belirleyen 11 Eylül saldırıları nedeniyle 2001 yılı, 21.Yüzyıl’ın ilk dönüm noktasıydı. 2008’den sonra 2016 da böyle bir yıl oldu ve hem Türkiye, hem de dünya tarihinde derin izler bıraktı. 15 Temmuz Darbe Girişimi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin asker-sivil otorite mücadelesi ve demokrasi yolculuğu açısından bir dönüm noktasıdır. 15 Temmuz’un 28 Şubat 1999 post-modern darbesini ve 27 Nisan 2007 e-muhtırasını çok aşan bir ölçekte, çok yönlü toplumsal, hatta uluslararası etkileri olduğu açık.
Bu yılın bir diğer tarihi gelişmesi de “Fırat Kalkanı” oldu. Bu, 1974 Kıbrıs Harekatı’nda bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği en geniş kapsamlı askeri operasyon. Doğrudan parçası olduğumuz Suriye ve Irak’taki gelişmeler, bir yandan 3 milyonu bulan mülteci akınıyla, bir yandan da bu kaynaktan sızanların gerçekleştirdiği terörist eylemlerle ulusal bir mesele halini aldı. Aynı şekilde uluslararası ilişkilerimiz de Ortadoğu’nun gölgesinde şekillendi. Türkiye-Rusya ilişkilerindeki zirve gerilim yerini bir yıl içinde zirve işbirliğine bıraktı. Ayrıca uzun süreli Türkiye-İsrail kopukluğu adım adım ortadan kalktı. 2016’nın son sürprizi ise Irak’la yılın son günlerinde sağlanan yumuşama oldu. ABD ve AB ile ilişkilerin merkezinde de Ortadoğu, mülteciler ve terör örgütleri konusundaki bariz görüş ayrılıkları vardı. 15 Temmuz’a verilen tepkileri dahi aynı sürecin bir devamı olarak okumak mümkün.
2016, özellikle Batı’da 2008 küresel finans krizinin siyasal etkilerinin kendini sandıkta açıkça belli ettiği bir yıl oldu. Küreselci, entegrasyoncu ve çok kültürlü değerlerin savunucuları karşılarında izolasyoncu, koyu milliyetçi tepkiler yükselişteydi. ABD’de Trump’ın seçim sürecindeki argümanları, İngiltere’de Brexit (AB’den ayrılma) ve kıta Avrupası’nda aşırı sağ, hatta yarı-ırkçı partilerin yükselişi tarihi gelişmeler olarak yerini aldı. Soğuk Savaş’tan bu yana karşılaştığımız en açık ABD-Rusya gerilimi de yine 2016’nın son günlerinde yaşandı. Ayrıca dünya ekonomisi daralma, zayıflama eğilimini sürdürürken kitlesel tüketici ürünlerinin içeriğinde de belirgin bir duraklığa tanık olduk.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da tarih alanında pek çok yüksek lisans ve doktora tezi tamamlandı. Daha önce tamamlanmış tezlerin bazıları kitap haline gelerek raflardaki yerini aldı. Bazı popüler tarih kitapları ciddi satış rakamlarına ulaştı. Ancak kitlelerin tarih bilincini etkileyen bu kitaplar değil 15 Temmuz gibi kritik deneyimler oldu. Türkiye’de yaşayan herkes bir şekilde bu olaylardan doğrudan etkilendi. Dolayısıyla bu tür dönüm noktaları kitlelerin geçmişe olan bakış açıları üzerinde çok etkilidir. Örneğin 15 Temmuz sonrasında, Kurtuluş Savaşı’na dair algıda belirgin değişimler gördük. Ayrıca Cumhuriyet Devrimleri sürecinde şekillenen ‘tarih oluşturma’ (anıtlar, özel günler, meydan-cadde isimleri verme, ders kitaplarına ve okul malzemelerine dahil olma vb.) sürecinin bir benzerine tanık olduk. 2016 yılının öne çıkan demeçlerini incelediğimizde, dünyanın pek az ülkesinde görülebilecek yoğunlukta tarihe atıf olduğu görülebilir. Tarihin bu kadar çok siyasi tartışmaya malzeme olması dikkat çekiciydi.
Geçtiğimiz yıl kitlelerin tarih bilinci üzerinde kitaplardan, makalelerden, söyleşilerden çok daha etkili olan bir diğer unsur da elbette televizyon dizileriydi. Diriliş dizisi bu yıl da kendi gününde liderliğini sürdürürken izlenme rekorları kırmaya devam etti. Filinta ve Muhteşem Yüzyıl – Kösem dizileri de tarih kontenjanından ekrana çıksalar da bu alanda Diriliş’ten sonra yüksek başarı sağlayan tek dizi Vatanım Sensin oldu. Diriliş, Osmanlı’nın filizlenme dönemlerine odaklanırken, Vatanım Sensin’in temelinde Osmanlı’nın dağılıp parçalanma süreci var. Yani bir dizide tarihin en önemli imparatorluklarından birinin ortaya çıkışı, diğerinde ise ortada kalkışı işleniyor. Bu ikisi ortasındaki zirveyi, yani Kanuni devrini ise daha önce Muhteşem Yüzyıl dizisinde izlemiştik. Yani Osmanlı’nın kuruluş, yükseliş, dağılma parametreleri hala zihnimizdeki en temel konu olmayı sürdürüyor.
Eninde sonunda ‘hayal mahsulü’ olan tüm bu diziler gerek tarihe uygunluk açısından, gerekse oluşturdukları veya oluşturmaya çalıştıkları algı açısından eleştiriye ziyadesiyle açık. Ancak köşe yazılarında, sosyal medyada veya televizyon tartışmalarındaki yer alan bu tür eleştirilerin etkisi, milyonlarca izleyiciye ulaşan dizilerin kitlesel etkisiyle kıyaslanamaz. Bu dizilerde ve popüler tarih anlatımında güncel gelişmelerin geçmişe bakış açımızdaki en temel belirleyici olduğu bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Tarih bilinci, bir toplumun en önemli ilişki ve birliktelik oluşturma unsurlarından birisi. Öte yandan tarih aynı şekilde toplumdaki ayrıştırmalara ve ayrımcılığa da dayanak haline getirilebiliyor. Umarız, tarihin bize gölge ettiği değil, ışık tuttuğu daha günler ve takvimdeki daha parlak dönüm noktaları bizi bekliyordur.
Paylaş