Paylaş
Yağlıboya tabloda geleneksel kıyafetleri içinde 10 ayrı milleti temsil eden figürler var. Rus, İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman ve Türk gibi… Bu milletler karakter, zekâ, zaaf gibi kategorilerde değerlendirilmiş. Hatta hangi hayvana benzetildikleri dahi var. Mesela Türkler kediye benzetilmiş. Tabi bu benzetme ve tariflerin hepsi hoşa gidecek türden değil. Ama her yönüyle dikkat çeken bir eser. İnsan doğasından tarif ve anlamlandırma dürtüsünün çok bariz bir yansıması. Çok eski zamanlardan beri insanın böyle bir gayreti var. Bireyleri tanımlayıp konumlandırdığı gibi milletleri ve toplumları da analiz etmeye, kodlamaya çalışıyor. Sosyoloji ve psikoloji bu arayışlara nispeten metodoloji disiplini katmış. Başarılı da olmuş esasında. Fransız sosyologlar Alfred Fouillee ve Andre Siegfried’ın bu konuda (millet karakterleri) yazılmış öncü kitapları var.
Operasyon Mussolini kitabını okurken geldi bütün bunlar aklıma. Zira kitapta milletlerin karakterinin bireylerde temayüzünün hakikat olduğuna dair somut misaller gördüm. Kitap Kronik’ten çıktı. Tematik tarih yayıncılığı konusunda öne çıkan bir yayınevi. Selçuk Uygur’un tercüme ettiği bazı kitapları daha önce okumuştum. Bu kez telif bir eser yapmış. Devrik İtalyan diktatör Mussolini’nin Hitler’in emriyle Nazi özel birlikleri tarafından nasıl ‘kurtarıldığını’ anlatmış. Bu konuda yazılmış kaynaklardan bolca istifade etmiş. Dipnotlarla zenginleştirilmiş detaylı bir anlatım var. Kitap bu konuda Türkçe ilk eser olma iddiasında. Yakın tarih ve politika meraklılarının dışında askeri tarih ve istihbarat meraklıları için de çok keyifli detaylarla dolu. Alman SS ajanlarının Mussolini’nin tutulduğu yeri öğrenme yöntemleri bunlardan biri… Hatta en renklisi. Yukarıda anlattığım tabloyu aklımda getiren de buydu zaten.
Mussolini nerede?
Özetleyim. Almanlar Mussolini’nin bir adada tutulduğundan şüphelenir. Oraya ajanlarını gönderirler. Bu ajanlardan birinin görevi barlarda ‘gevezelik’ eden asker masalarına oturmak ve onlarla Mussolini bahsini konuşmaktır. Çünkü bu konuda bilgisi olan bir askere mutlaka rastlayacaklarını düşünüyorlardı. Bir kere bilgisini olan birini sezdiklerinde yapacaklarını şey basittir. Onunla Mussolini’nin öldüğüne dair iddialaşmak. Çünkü İtalyan karakterinin en belirgin dışavurumunun iddialaşmak ve o iddiayı ne olursa olsun ispata çalışmak olduğunu çok iyi biliyorlardır.
Manavın inadı
Zaten Viyana’daki tabloda da İtalyanlar ‘geveze’ olarak nitelendiriliyordu. İşte böyle bir masada SS ajanı Mussolini’nin öldüğünü inatla öne sürer. Karşısındaki İtalyan ise kendinden emindir ‘Ölmedi, yaşıyor’ der. Öldü, ölmedi derken Nazi ajanını kolundan tutan İtalyan asker Mussolini’nin tutulduğu evin önüne götürür, terastaki Mussolini’yi gösterir. Böylece Nazi istihbaratı Mussolini’nin yerini tespit eder. Operasyon planları yapılırken de Mussolini başka yere götürülmüştür. Ancak Nazi ajanları bundan emin olamazlar. Emin olmanın tek yolu yine bir sarhoş masasında iddialaşmaktır. Bu kez muhatap İtalyan bir manavdır. O evin zerzevatını taşıyan odur. Gitti, gitmedi derken İtalyan manav Mussolini’nin oradan götürüldüğünü ‘gözlerimle gördüm’ diyecek ve iddiasını kazanacaktır…
İstihbaratçılar için her olgu ve her detay bir veridir. Bu verileri değerlendirmekteki kabiliyet de başarıya giden yolun anahtarıdır. Nazilerin bu anahtarı iyi kullandıkları belli. Akıbetleri iyi olmadı. Hem ülkelerini hem insanlığa büyük zararlar verdiler. Ancak bu süreçte hem savaş teknolojilerinin gelişmesinde, yeni taktik ve stratejilerin üretilmesinde ve daha birçok alanda çok başarılı çalışmalar yaptılar. Mussolini’yi İtalyan Alplerinin zirvesinden kaçırdıkları operasyon bile kendi sahasında bir ilk hem de kendisinden sonrakilere cazip bir örnek olmuş… Umarım bu kitap da bu konuda hazırlanacak diğer eserler için yol gösterici olur…
Paylaş