Paylaş
‘Koçluk’ teriminin kökü ‘koç’(coach) kelimesi, İngilizcede ‘bir yerden bir yere taşıyan araç’ anlamındadır; 16’ncı yüzyılda Fransızcadan İngilizceye geçmiş. Bugünkü bağlamına yakın biçimde ilk defa, 1840 yıllarında Oxford Üniversitesi’nde, öğrencileri sınava hazırlayan hocalar için kullanılmaya başlamış. Sonraları, sporcuları müsabakalara hazırlayan antrenörler için de kullanılır olmuş. Bizim kuşak, 80’lerin televizyon dizisi meşhur basketbol koçu ‘Beyaz Gölge’yi hatırlayacaklardır…
İş dünyasının gelişmesi ve toplum yapısının değişmesiyle paralel olarak, ‘koçluk’ kavramının 1980’lerde olgunlaştığını söyleyebiliriz. ‘Koç’ terimi yavaş yavaş, ‘talibi hedefine ulaştırmaya yardımcı kişi’ anlamını kazanmış. Zamanla ‘koçluk’ kurumsallaşmış ve ‘davranışbilimcilik’, ‘psikoloji’, ‘antropoloji’ gibi bilim dallarından da bilgi ve yöntem devşirerek insanlara, kendilerini tanıma, sorunlarına çözüm üretme, hedeflerine ulaşma, motivasyon oluşturma, kişisel gelişim yönünde destek ve hizmet veren bir sektöre dönüşmüş. Koçluk hizmetine bir standart getirmesi bakımından 1995’te I.C.F. (Uluslarası Koçluk Federasyonu) kurulmuş. Koçluk uygulaması da bu arada çeşitli uzmanlık dallarına ayrılmış; bireysel koçluk, kariyer koçluğu, manevi koçluk, eğitim, spor, ilişki, nefes, sağlık, yönetici, sanatçı koçluğu… Yöntemler çeşitlenmiş. Milenyumdan itibaren de sektör Batı’da altın çağını yaşıyor.
ABD’DE 40 BİN KOÇ HİZMET VERİYOR
Günümüzde, özellikle Amerika ve Avrupa’da ‘koçluk’ hizmeti almayan büyük şirket çok az. Yapılan araştırmalarda mesela; koçluk uygulamalarının, bir şirkete, maliyetinin 5-6 katı bir getiri sağladığı saptanmış. Profesyonel koçluk hizmeti alan şirketlerde, eleman üretkenliğinin, iş tatmininin artması, ast-üst ilişkilerinde iyileşmeler olması, kalite ve kârlılıkta yüksek artış gibi pek çok olumlu gelişme kaydedilmiş. 2007’de ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, bu ülkede takribi 40 bin koç hizmet veriyor. Senede yüzde 18 büyüme hızıyla ve 2.4 milyar dolar cari büyüklüğüyle, ‘coaching’ (koçluk) en hızlı gelişen meslek grupları arasında. Türkiye’de de gelişen bir meslek dalı ancak henüz taşlar yerli yerine tam oturmamış, sapla saman karışık. Pek çok kurum henüz bu hizmetin getirebileceği fırsatların farkında değil. Bireysel bazda uygulama yaygın değil. Ancak sektörün büyüme trendinde olduğunu söyleyelim. En azından kitapları çok satmaya başladı.
BİLGİ VAR, BELGE YOK!
“İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır…” (Yunus Emre)
Fakir, bireysel gelişime hep önem verdim. Türlü çiçekten bal topladım. Kendimi tanımaya çalıştım. Zaman içinde paylaşabileceğim bir birikim oluştu kendime göre. Kişi kendini geliştirdikçe, insan sevgisi arttıkça, doğal olarak hizmet etme, yardım etme, paylaşma güdüsü de artıyor. Bir yerden sonra, en azından, birikimimin zekâtını vermeliyim diye düşünmeye başladım. Zengin, maddi varlığının, âlim, ilminin, marifet sahibi marifetinin zekâtını vermek isterse; iyi gelir, vicdani yük hafifler. Hem olanın bereketi artar. Gerçek zenginlik vermekte. Boşuna dememişler; “Veren el, alan elden üstündür” diye. Allah’ta hep vermek var. Ne haz! Ama nasıl olacak? Kimim ki ben? Fakir bir sufi… Diploma? Yok, takke var olur mu? Geçerli bir rütbe, Unvan? Yok, tespih vermişti ustam, bi de eyv’Allahımız var, oluyor mu? Olmuyor! Manevi yaşantımda edindiğim tecrübelerin, yaşam okulunun kattığı deneyimlerin bir sertifikası yok. Bu yönde bir paylaşım için gerekli unvanları edinmeye pek önem vermemiş olduğumu fark ettim. Bilgi var fakirhane, karşılığı belge yok! Batı’ya seyahat ettiğim zamanlarda gördüm ki ‘Batı kültürü’ metodolojiye, unvana, kurumsallığa, sertifikasyona ve sistemik çalışmaya çok önem veriyor. Akıllı adamlar. Maneviyatta dahi kurumsal bir belge soruyorlar. Marka arıyorlar. Devir böyle… Maalesef ortalıkta bir dolu belgeli, unvan sahibi şarlatan da caka satıyor.
Böylece, uluslararası ölçekte, her meşrepten daha fazla insana faydam olabilmesi adına, ait olduğum kültürün temsiliyeti adına, birikimimin zekâtını vermek adına, gerekirse geçimime katkısı olması adına, hem daha havalı olmak adına :) ‘çözüm odaklı koçluk eğitimi’ almaya niyet ettim. O günlerde, maddi imkânlarımın kısıtlı olduğunu bilen bir dostum fakire sponsor olmayı önerdi. Rabbimin bu yöndeki desteğine bu vesileyle kanaat getirdikten sonra, bir süre araştırdım ve bu konuda öncül bir kurumda eğitimime başladım. Altı aylık Koçluğun Sanatı ve Bilimi sertifika programının, ‘Motivasyon Yaratma’, ‘Yaratıcı Çözüm Üretme’ ve ‘Özdeğer Koçluğu’ modüllerini bitirdim. Özellikle metodoloji bakımından çok faydalandım. Aldığım sertifikaların uluslararası geçerliliğinin olması da önemliydi. Kısa sürede tasavvuf yaklaşımıyla koçluğu sentezleyerek kendi uygulamalarımı oluşturmayı becerdim. Yakında piyasaya çığır açıcı ürünler sürmem işten bile değil! Sufilerin de bir katkısı olsun ortama, ne de olsa binlerce yıllık ‘hakiki koç’luk birikimi…
VAKTİ SAHİCİ KILIN
“Bir dakikalık tefekkür (düşünme), bin yıllık (nafile) ibadete bedeldir” (Hadis)
Genelde bireysel koçluk almaya karar verenler, hayatlarında bir değişime, gelişime niyet etmiş insanlar olurlar; bir tatminsizlik varsa, bir vizyon varsa, ufak da olsa bir ilk adım atılmışsa değişim çarkını döndürmeye hazırsınız. Karşınıza çıkacak olan da ‘değişime direnç’ olacak, sufi dilinde ‘nefs’ yani. Bu noktada iyi bir koçla çalışma imkânı yaratabilirseniz, yol almanız kuvvetle muhtemel. İyi bir koçla seans yapmak aynaya bakmak gibidir bir bakıma; size kendinizi gösterir ve çekidüzen vermenize imkân verir. Koçlar aktif dinleme uzmanıdırlar ve güçlü, açık uçlu sorularla ihtiyacınız olan cevapları sizin kendinizden almayı iyi bilirler. Yargısız, farkındalıkları yüksek ve güvenilir olmalıdırlar. Çabuk uyumlanırlar. Ama siz yine de bir ön görüşmeyle beraber çalışabilecek misiniz, bakmalısınız. Şunu da söyleyeyim: Koçluk, ‘sağlıklı’ insanlara uygulanabilir ve bir şifa yöntemi değildir, size ne yapacağınızı söyleyen ‘mentörlük’le de karıştırmayın. Koçunuz sizin adınıza işinizi yapacak değildir. Psikoloğa gitmenin yerini de tutmaz. Koçluğun psikolojiyle olan farklarının başında, gelecek odaklı olması gelir ve dili pozitiftir. Ne kadar açık olur ve sürece teslim olabilirseniz o kadar fayda sağlarsınız.
Koçunuzla geçireceğiniz vakti verimli ve sahici kılmalısınız. Bu iş için efor, zaman ve para ayıracaksınız çünkü. Koçunuz profesyonel bir yol arkadaşıdır, ilişkinizin odağında siz varsınız. Her seanstan bir eylem adımıyla çıkmanız istenir. Daha az eğlenceli ve bence daha az verimli olan, kitaplardan kendi kendinize koçluk etme yöntemleri öğrenmeyi de tercih edebilirsiniz. Kanımca koçluğun önemli avantajı inançlı, inançsız her türlü insana hitap edebilmesi. Dikkat edilmesi gereken ise ‘pozitif’ olmak adına suni bir ortamın oluşabilmesi ve kolayca çökebilecek bir ego şişikliğinin körüklenmesi tehlikesi…
Bunu konuya bir giriş yazısı olarak kabul edin lütfen, ileride kısmetse sizlerle faydalanabileceğiniz bazı koçluk yöntemleri paylaşmak arzusundayım.
Temel bir koçluk sorusuyla kapatalım, bunu kendinize sorun; Ne istiyorum? Tam olarak neye ulaşmak istiyorum? Bi düşünün. Cevabı bulduğunuzda tekrar sorun: Başka? Hayırlı haftalar…
Paylaş