Paylaş
İmaj peşinde misin sadece? Bir gruba ait olmayı mı istiyorsun yoksa? Sor kendine ne istiyorsun gerçekten?
Yol arayanlara hürmetim var, o yola çıkmaya karar vermek bile büyük bir adımdır. Yeter ki samimi ol! Erenler seni alman gereken dersleri aldıktan, sabrın, kararlılığın sınandıktan sonra illaki doğru yola ulaştırır. Sonra bir bakarsın ‘yola varamadık bir türlü’ zannettiğinde dahi yoldaymışsın. Samimiyet olmazsa ne yöne dönersen dön nafile, popon hep arkada kalır. “Otur oturduğun yerde, burada da bir numara yokmuş” der. Gözün arkanda ise vay haline… İstikametini doğrultman zor olur!
Her türlü inanca saygılı olmaya çalışırım. Katılmasam da… Mutlaka alınacak bir ders vardır. İnsan saygıdeğerdir! Ancak ne yalan söyleyeyim, samimi ve haddini bilen akıllı inançsıza, Hz.Musa’nın sünnetinden nasibini alamamış Musevi’den de Hz.İsa’nın merhametinden uzak Hıristiyan’dan da Hz.Muhammed’i (sav) idrakten uzak Müslüman’dan da daha fazla yakınlık duyarım. Yazılmayı bekleyen boş sayfa, yazar için, üzeri yanlışlarla dolusundan daha kıymetlidir. Şöyle ki; inançsız olacaksan Mevlasını bulmadan evvelki Hz.İbrahim gibi ol! Açık fikirli, sorgulayan, cesurca hakikati arayan… Malumunuz, Hazret varoluşu sorgulamaya başlayıp kendinden üstün bir güç olması gerektiğine akıl erdirdiğinde önce yıldızları ilah edinmeye karar verir. Bakar ki yıldızlardan daha parlak Ay var, “Ay olmalı tanrı” diye düşünür. Sonra fark eder ki Ay’dan kuvvetli Güneş var, “Güneştir Tanrım” der.
RAHMAN OLMUŞ BRAHMA
Nihayetinde bunların hepsinin doğdukları gibi battıklarını idrak edince “Ben batan şeyleri sevmem” diyerek sonlu olan tüm doğa güçlerinin üzerindeki Tanrı’yı; Allah’ı bulur. İşte ateistlikten putperestliğe, oradan da tek Tanrı’yı buluşa uzanan insanın ibretlik yol hikâyesi… İbrahim Halilullah, Allah’ın dostu!
Hâlâ birden çok tanrısı olan inanç sistemleri var, fazlalık merakı olanlara zenginlik gibi gelse gerek, böylece diyebilirler ki “Aa sizde bir tanecik mi var?” Bizim Allahımız doğmamış ve doğurmamış, başı ve sonu olmayan, her şeyin hâkimidir, her yerde her daim mevcuttur. Başkasına ne hacet! Zaten gayrısı da yok. Giydirmişler doğuda O’nun ‘Rahman’ esmasına bir kıyafet olmuş sana ‘Brahma’. Allah’ta sonsuz esma var, bizi esmalarını ayrı ayrı tanrı edinmekten kurtarmış, doğrudan üst merciye, hepsinin sahibine, kendine muhatap kılmış, bu nimet tepilir mi? Kast sistemi içinde, Brahma’ya aracılık eden brahmanlara kul köle olmak ister miydik mesela bu saatten sonra? Anlamak güç ama isteyenler var! Kolayca satın alabildikleri minik heykelciklerden medet uman da.. Bilmeyenler! Davulun sesini uzaktan sevenler… Bizim kalbimiz davul olsa da “Allah, Allah” diye atması için kapısında dileniyoruz. “Uzaktan sevmek olmaz, gel yakına yakına” diye bir nida işittik, icab ettik hamd’olsun!
AZ GİTTİM, UZ GİTTİM!
Muhtemelen sizin karşı olduğunuz dine fakir de uzağım! Ama kötü örnek örnek halini almış, din adına mazlum rolündeki zalimlerin sesi daha fazla çıkıyor diye ‘tek tanrının hak dininden yüz çevirecek değiliz. Gölgesi karanlıktır diye hakikate sırtımızı mı dönelim? Arayışımız samimiyse tam tersi, gönlümüzü rehber edinip, aklımızı bulandıran kara propagandaya karşın hakikati daha iyi tanımaya, bilgi ve deneyimimizi arttırarak doğruya ulaşmaya ve ona layık olmaya gayret etmeliyiz. Çünkü buna değer! Bir şeyi tam anlamadan, doğrusunu deneyimlemeden dolduruşa gelip yargıda bulunmakla en başta kendimize haksızlık ederiz. Böyleleri burnunun önündekini görmekten aciz kalırlar. Dertlerine derman aramak için sağa sola savrulurlar. Sonra; “Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim, bir de dönüp baktım ki bir arpa boyu yol gitmişim” olur… Ömür ellerinin arasından kayar gider.
Öyle bir coğrafyadayız ki topraktan evliya fışkıran, o Allah dini ki ne çok çiçek açmış, fazla uzağa gitmeye gerek yok. Samimi bir kalbe ihtiyaç var sadece, şeklin ötesine aşabilen… Aç gözünü önce etrafına iyi bak! Sana en faydalı meyve, sebze kendi gübrenle gübrelenen, kendi bahçende yetişen… Bakma hormonlu domates özentilerine, hem tohum vermiyor hem kanserojen hem toprağını çölleştiriyor; değerlerini yok ediyorlar!
KENDİNDEN VAZGEÇMEDEN DÖNÜŞEMEZSİN!
Hedefini iyi bil, ey yol arayan! İyileşmek mi istiyorsun, hastalık mı taşıyacaksın her gittiğin yere? İmaj peşinde misin sadece? Bir gruba ait olmayı mı istiyorsun yoksa? Sor kendine ne istiyorsun gerçekten. Allah, nirvana, daha yüksek hazlar, hiç… Hepsi için doğru bir usta ve kendini terbiye etmen şart! Vermeden alamazsın. Kendinden vazgeçmeden dönüşemezsin… Samimi misin? Öyleyse inadı bırak! Yola gel, gerçek yola, ki nişanesi ‘fakr’dır, tacı hakikat, zirvesi ‘Bir’dir…
Nefs terbiyesini göze almıyorsan diyeceğim bir şey yok. O zaman kolaya kaçar, nefsinin istediği yöne gidersin. Yaptırımlardan uzak, tavizsiz, bağlanmadan, göstermelik bir yol tutarsın. Çakma dininin çakma peygamberi olursun. Aslında kısa ömürlü yasak ilişkilere benzer maneviyatla ilişkin, sorumluluk yok, derinlik yok, ilk başlarda bir heyecan, sonrası yine hüsran, kalıcı bir ilerleme olmadan, gerçek aşkı tatmadan fiyakalı patinaj… Fiyakana kapılıp izini sürenlerin vebali de sırtında. Sonra bakmışsın dünyevi zevklere bir türlü doyamamışsın, zaten cenneti hak ettiğine kendin bile inanmıyorsun, hayat sönmekte. Bu böyle bitmemeli, bari son çare reenkarnasyon inancına mı sarılsan? Ama uyarayım; orada da işler kolay değil. Bir sonrakine sümüklüböcek olarak gelmeyeceğinin garantisi yok. Olsun çok şiirsel sevişiyorlar, belgesellerde izliyorum, klasik müzik eşliğinde harika oluyor! Allah selamet versin…
Paylaş